Ulu Önder Atatürk’ün öncülüğünde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin bu gün 90’ıncı yılını kutluyoruz. Başta Atatürk olmak üzere, bütün dava arkadaşlarını ve emeği geçen herkesi şükran, minnet ve rahmetle anıyoruz. Ruhları şad olsun.
Cumhuriyeti kuran kadronun önünde hazır bir model yoktu. Cumhuriyet tarihsel gerçeklere dayanarak, Anadolu halkının yapısı göz önünde tutularak kurulmuştur. Anadolu halkının arasındaki tüm ırksal, sınıfsal ve düşünsel ayrılıkları sentezleyerek çizilen sınırlar içinde kendini vatandaş olarak gören herkesi “Türk Ulusu” olarak kabul etmiştir. Herkese eşit değer vermiş ve ayrıcalıklı davranılmamış, ulusal bütünlük amaçlanmıştır.
Cumhuriyet, TBMM’nin 29 Ekim 1923 günü saat 20.30’da Çorum Milletvekili İsmet Eker’in başkanlığındaki toplantısında yapılan görüşmeler sonucu oybirliği ile kabul edilmiştir. Bütün milletvekilleri ayağa kalkarak “Yaşasın Cumhuriyet” nidaları ile alkışlamışlar; bütün Meclis çalışanları, dışarıda halk bu coşkuya katılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu Ankara başta olmak üzere bütün illerde 101 pare top atışı ile kutlanmış ve bütün dünyada ilan edilmiştir.
Aynı oturumda Atatürk oybirliği ile Cumhurbaşkanı seçildi. (Saat 20.45) Meclis yeni devletin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı ayağa kalraka yoğun alkışlarla selamladı.
30 Ekim sabahı Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk başbakanı olarak İsmet Paşa görevlendirildi. Bu görevlendirme esnasında Atatürk Türkiye’nin genel durumu hakkında hazırlanmış raporları İsmet Paşa’ya gereği için verdi. Bu raporlarda yazılanlar nelerdi?
“Her mevsim kullanılabilen kara yolu yok denecek kadar az. Kışın batağa döndüğü için geçit vermez. Anadolu’da 4000 km kadar demiryolu var ama doğu-batı, kuzey-güney bağlantısı yok. Bu yolun tamamı yabancılara ait. Denizciliğimiz acınacak durumda. Nüfusun % 80’i kırsal kesimde yaşamakta, önemli bir bölümü yerleşik değil. Bu nüfus topraklandırılarak çiftçi yapılmalıdır. Doğuda aşiret, bey, ağa, şeyh düzeni düzeltilmelidir. Ekmeklik buğdayın çoğu dışarıdan alınmaktadır. Sığır vebası hayvancılığı öldürüyor. 3 milyon insanımız çeşitli salgın ve bulaşıcı hastalıkların pençesinde, bit ciddi sorun. Türkiye genelinde 337 doktor, 434 sağlık memuru var. 150 ilçede doktor yok. Diplomalı ebe sayısı 136 (40.000 köye karşılık) Bebek ölüm oranı % 60’ı geçiyor. Pek az şehirde  eczane var. Telefon, makina, motor (traktör) yok denecek kadar az. Bütün sanayi ürünlerini dışarıdan almaktayız. Elektrik İstanbul ve İzmir’in bazı mahallelerinde var. Düşmanın tamamen yaktığı köy sayısı 830. Yunanistan’dan gelecek göçmen sayısı 400.000’i geçecektir. Göçmenlere ilk başta ordunun yiyecek ve giyeceğinden yardım edilecektir. Nüfusun %93’ü okuma yazma bilmemektedir. Bilenlerin sayısı okur yazar, diğer yarısı sadece okuyabilmektedir. Ülkenin iktisadi hayatı ve eğitim durumu içler acısı durumdadır. Zorunlu okuma yaşındaki çocukların ancak dörtte biri okutulabilmektedir.
Yukarıda özetlediğimiz ülkemizin genel durumu hakkındaki raporların kopyalarını İsmet Paşa’ya veren Atatürk, sözlerine şöyle devam etti: “Bu ana kadar azmimizi, idealimizi tam tutarak geldik. Bundan sonra daha hızlı yürümek zorundayız. Bunun için gerekli yöntemi birlikte arayıp bulacağız. Yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız. Kaderin bizim kuşağa yüklediği kutsal bir görev bu. Bu büyük görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim. Allah yardımcımız olsun.”
Atatürk, İsmet Paşa ile yaptığı yukarıdaki görüşmeden sonra TBMM’ne geçilir. İsmet Paşa hükümet programını Meclise sunar. Hükümet programı oy birliği ile kabul edilir. Bakanlar Kurulu ilk toplantısı için aynı gün akşam üzeri Valilikte toplanır. Bu toplantıda Atatürk de bulunur. Atatürk Hükümet üyelerini tek tek kutladıktan sonra kısa bir konuşma yapar.
“Efendiler, yıkmaya çalıştığımız ortaçağın arkasında bin yıllık deney var. Bin türlü kirli oyun bilir bu çağ. Cumhuriyetimiz ise daha yeni doğmuş bir çocuk. Cumhuriyeti kolayca boğuverirler. Bu nedenle çok dikkatli ve uyanık olun. İş arkadaşlarınızı özenle seçin. İstanbul’dan gelen bazı memurları gördüm. Bir inkılabın (devrim) başkentine geldiklerinin farkında görünmüyorlar. Koca Osmanlı gemisi durup dururken batmadı. Bunlar gibi ilgisiz, tembel, heyecansız, küçük kafaların büyük sorumluluğu var. Anadolu’da kim varsa hepimiz bir milletiz. Yurt ve kader kardeşiyiz. Milli mücadeleyi böyle yürüttük, Cumhuriyet’i de bu anlayışla yöneteceğiz. Bu anlayışın bozulmasına izin vermeyeceğiz. Bozulduğu zaman ne olduğunu iyi biliyoruz.”
Cumhuriyet bir modernleşme, aydınlanma ve kalkınma projesi olarak uygulamaya konuldu. Cumhuriyet yönetiminin dayandığı ilkeler Atatürk tarafından şu şekilde ifade edilmiş ve uygulanmıştır. Bunlar, sırasıyla: -Halk egemenliği, -Tam baımsızlık, -Ulusal bütünlük, -Çağdaşlaşma, -Laiklik, -Barışçılık.
Toplumu yenileyen, ona dinamizm kazandıran devrimler hızla peşpeşe gerçekleştirildi. Anadolu’nun yorgun ve yoksul halkının makus talihi yenilerek kalkınma yolu açıldı.
Cumhuriyet’in ne kadar büyük nimet olduğunu anlamak için Afganistan, Pakistan, Irak, Suudi Arabistan, Emirlikler, Suriye, Mısır, Libya, Tunus, Cezayir, Fas gibi Müslüman devletlerin durumunu düşünün! Bir de dünyada bağımsız, çağdaş, özgür tek Müslüman devlet olan bizi, Türkiye’yi düşünün!
Yeniden kuruluş, kurtuluş, kalkınma sürecinde deneme arayışında elbette yanlışlar yapılmıştır. Bu gün yapılanların bütünü unutularak, yanlışlıklara takılanlar ve kullananlar; Cumhuriyet dönemini eleştirmeye, karalamaya, tarihi çarpıtmaya çalışan çevreler var. Kurucu idareye yapılan bu davranış ayıptır, günahtır. Tarihte ve dünyada eşi olmayan çarpık ve utandırıcı bir tutumdur.
En büyük ulusal bayram olan Cumhuriyet Bayramının ve ulusça kutlanılması, anılması gereken önemli yıldönümlerin “halktan kopuk kutlandığı” gerekçesi ile kutlama yönetmeliği değiştirildi. Asıl böylece ulusal bayramların halkla bütünleşerek kutlanmasına yasak getirilmiş oldu. Kutlama alanlarında, Atatürk anıtlarında arbedeler yaşanmaya başladı. Kutuplaşmalar başladı.
90’ıncı yılında Cumhuriyet’in durumu şudur: Cmuhuriyet’in “Atatürk Cumhuriyeti” olarak anılmasından doğan rahatsızlık her geçen gün biraz daha ortaya çıkmaktadır. Anayasa’daki “Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir” nitelemesi bir süreden beri sadece kağıt üzerinde kalmış ve neredeyse uygulamadan kaldırılmıştır. Siyasetin, sosyal yapının, hukukun, üniter yapının, eğitim sisteminin, dış politikanın mevcut uygulamaları ile Cumhuriyet’e yeni bir içerik kazandırmayı amaçlayan girişimler somut örnekler olarak devam etmektedir. Bu durum karşısında üniversitelerimizin çoğu, Türk Tarih Kurumu, tarih uzmanları, aydınlar, yazarlar susmaya devam ediyor.
Türk ulusu ve özellikle Cumhuriyeti emanet ettiği Türk Gençliği, Atatürk’ün en büyük eseri olan Türkiye Cumhuriyeti’ni daha da yücelterek sonsuza kadar yaşatma azim ve kararlılığını göstermek durumundadır.
Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun.
29 Ekim 2013

Kaynakça:
1-Cumhuriyet (Turgut Özakman) Cilt (I-II)
2-Atatürk ve Demokratik Türkiye (Halil İnalcık)
3-Cumhuriyet Görsel Yayınları