Tanrı kulunu, kör yapsın, şaşı yapsın, topal yapsın ama hiçbir kulunu vefasız ve nankör yapmasın.

Çünkü insanın nankörü ve vefasızı başka hiçbir şeye benzemiyor.

Ben kendi payıma, nankör ve vefasız bir insana, insan; nankör ve vefasız bir kuruma, kurum gözüyle bakmam / bak(a)mıyorum.

Ha sağından solundan iğrenç kokulu irinler akan bir insan; ha sağından solundan vefasızlık ve nankörlük akan bir insan; her iki tip de midemi bulandırıyor benim.

İkisi arasında tercih yapmam gerekse, sağından solundan iğrenç kokulu ve görüntülü irinler akan insanı yeğlerim.

İnsanın ve de kurumun nankörü ve vefasızı, uzak olsun benden…

*    *    *

Malum, geçtiğimiz Cuma, hepimizin kurtuluşu ve özgür yaşamamızın nedeni olana 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 97. yıl dönümü idi.

Bugün, duyduğumuz ezanı, kıldığımız namazı, gönül rahatlığıyla yaptığımız ibadeti, 30 Ağustos’un mimarı, ülkemizin kurucusu ve kurtarıcısı Ulu Önder Büyük Atatürk’e borçluyuz.

Dahası bugün babalarımızın kim olduğunu biliyorsak, onu da bu Büyük İnsan’a borçluyuz…

Ama 18 yıllık AKP İktidarı süresince sinsi sinsi işlenen Atatürk düşmanlığı, olmaması gereken kurumlarda bile doruk yapmaya başladı.

Bunların başında bizzat ulu önder tarafından kurulan DİYANET geliyor.

Diyanet(!), 30 Ağustos’ta Cuma hutbesinde(!), güya “Büyük Taarruz”dan ve yine güya yurt sevgisinden söz ediyor.

“Güya” diyorum; çünkü varlık nedenini ve de hepimizin varlık nedenlerimizi borçlu olduğumuz Atatürk’ün adını bir kez olsun anmıyor.

Üzülüyor insan.

Biz ne ara ve nasıl bu denli kadir kıymet bilmez, bu denli vefasız ve nankör bir toplum olduk.

Nasıl bir kafa, nasıl bir düşünce, nasıl bir kindir bu?

Dahası nasıl bir cehalettir bu.

*    *    *

Aynı gün, aynı saatlerde İstanbul Büyükada’daki sinagogda da bir etkinlik düzenleniyor.

O etkinlikte bulunan Musevi ve Hıristiyan izleyiciler hep bir ağızdan, İzmir ve 10. Yıl Marşlarını söylüyor, birlik ve beraberlik mesajlarını veriyor.

Bir Musevi vatandaş, “Atatürk hepimizin kurtarıcısıdır” diyor.

Bunları duyunca, insan daha çok üzülüyor; bir Musevi ya da bir Hıristiyan bunları söylerken; benim Diyanet’im, neden böyle bir vefasızlık örneği sergiliyor diye…

Yazık, çok yazık.

Diyanet’e, varlık nedenini borçlu olduğu,  aynı zamanda kurucusu olanUlu Önder’e karşı takındığı bu tavır, hiç ama hiç yakışmadı / yakışmıyor.

O Atatürk ki; kendi cebinden yurt dışında cami yaptıran bir Müslüman.

O Atatürk ki; günümüzün teşhirci Müslümanları(!) gibi göstere göstere değil, ibadetini gizlice yapan bir Müslüman…

O Atatürk ki; yobazlara ve din tüccarlarına tepkili ama dindara son derece saygılı bir Müslüman…

O Atatürk ki; kadir geceleri oruç tutan, ramazanda içki içmeyen, dinsel günlerde (maaşını cebinden ödediği) Hafız Yaşar Okur’a Kuran-ı Kerim okutan bir Müslüman…

O Atatürk ki; adam gibi adam olduğu kadar Müslüman gibi Müslüman…

O Atatürk ki, o Diyaneti bizzat kuran kişi…

… …

Yineliyorum; Diyanet’in, 30 Ağustos 2019 Hutbesinde Atatürk’ü anmaması vefasızlık ve nankörlüktür.

Nokta.