(Bu yazıyı okuyun, sonra görüşelim!)

1897 yılında Rodos'ta doğan Reşit Galip, ortaokulu bitirince kardeşi Hüseyin Ragıp ile birlikte, bir sandalla Marmaris'e gelir.
Liseyi İzmir'de okurlar. Kardeşi diplomatlığı seçer. Büyükelçiliğe kadar yükselir.
Reşit Galip ise İstanbul Tıp'a girer.. Öğrenciliği sırasında gönüllü olarak Kurtuluş Savaşı'na katılır.. Kafkas cephesi dönüşünde Tıbbiyeye devam eder ve tamamlar. Mezun olduğu fakültede asistanlık yapmaya başlar..

1923 Mart ayında, hekimlik yaptığı Mersin'de, Mustafa Kemal'in huzurunda ve gözlerinin içine bakarak yaptığı bir konuşmada şunları söyler:
"Muhterem Gazi Hazretleri, siz sadece bu ulusun kurtarıcısı değilsiniz; siz taşıdığınız bu sıfattan çok daha büyüksünüz.. Sizin asıl büyüklüğünüz; kahramanlıklarınızla ve kurtarıcılığınızla değil de bu ulusun bir bireyi olmakla övünmenizdir.”

Bu konuşma, Reşit Galip’i, 1925 yılı Ocak ayında, milletvekili olarak Meclis'e taşır.

1931 yılı sonbaharında, pek çok kişinin tanık olup da anılarında bahsettiği bir olay yaşanır Atatürk'ün sofrasında..
O geceki tartışma, dönemin Milli Eğitim Bakanı ve aynı zamanda Atatürk'ün Harbiye'den taktik dersi öğretmeni olan Esat Mehmet'in bir yakınmasıyla başlar..
Kızların kısa etek, kısa çorap ve kısa kollu gömlek giymelerini istememektedir.
Bir genelge yayınlayarak daha kapalı giyinmelerini isteyeceğini söyler..

Reşit Galip ise ona; “yanıldığını, düşündüğünün gericilik demek olduğunu, kadınların artık eskisi gibi yaşayamayacağını, devrimlerin en önemlisinin kadınlara verilen haklar olduğunu…” söyler.
Tersine davranışların ülkeyi Batılılaşmaktan uzaklaştıracağını da ilave eder.

Sofradaki hava gerilince, Gazi, bakanını zor durumda bırakan bu çıkıştan hoşlanmayarak konuyu uzatmamalarını, çorabın boyunun çok önemli olmadığını, konuyu daha sonra da tartışılabileceği uyarısında bulunur.

Aslında bu karşı çıkışın başka nedenleri de vardır.. Reşit Galip, Halkevi'nde sanatı yaygınlaştırmak için yaptığı tiyatro çalışmalarında sahneye çıkacak kadın oyuncu bulamamaktadır.
Gönüllü olan kadın öğretmenler için de Milli Eğitim Bakanlığı'ndan izin alamamıştır.
Bu yüzden, hızını alamayarak, "Bu kokuşmuş kafayla devlet yürümez" deyince; Atatürk'ün kaşları çatılır ve onu ölçülü olmaya davet eder..
Ama Reşit Galip devam eder : "Devrimci, devrimcidir. İnsanlar bir yaştan sonra tutucu olurlar. Meclis'te bunca genç, idealist, bakanlık yapacak yetenekte insan varken, böyle yaşlı kimseleri Milli Eğitim Bakanı yapmak hatadır" der.

Atatürk yeniden uyarır onu: "Esat Bey yeteneklidir, davamıza inanmıştır ve benim de hocamdır. Beni okutmuş olması sence bir değer taşımıyor mu?"
Reşit Galip'in yanıtı yine sert olur : "Kusura bakma Paşam, taşımıyor!.. Okuttuklarının içinde sizin gibi devrimci çıkmış ama, kim bilir, belki de nice tutucular çıkmıştır." der..

Konuşmasını bu doğrultuda sürdürünce, Atatürk sakin bir tavırla, "Yoruldunuz, buyurun biraz dinlenin" diyerek onu kibarca sofradan kovar..
Ama genç devrimcinin yılmaya niyeti yoktur: "Burası sizin değil, milletin sofrasıdır. Milletin işlerini görüşüyoruz, burada oturmak sizin kadar benim de hakkımdır" der.

Atatürk, kendi fikirleriyle kendisini vuran bu genç adama şöyle bir bakar, sonra yanındakilere dönerek, "Öyleyse biz kalkalım" der!.. Sofradaki herkes bir anda ayaklanır.

Reşit Galip sofrada yapayalnız kalmıştır.. Bütün geceyi Dolmabahçe Sarayı'nın, Boğaz'a bakan bir penceresinin önündeki koltukta geçirir idealist genç..
Atatürk, uyandığında Genel Sekreter'ine onu sorar..
"Sabaha kadar bekledi, mahcubiyetini size iletmemi istedi. Ankara'ya gidecek kadar borç para istedi, 25 lira verdik" yanıtını alır..

Atatürk, "Ankara'ya gidecek adama 25 lira mı verilir, bari benim hesabından birkaç yüz lira verseydiniz" der. Sonra da, "Cebinde beş parası yok ama karakterinden hiç taviz vermiyor. Parası yok ama cesareti var" der...

Tam bir yıl sonra, 1932 sonbaharında Atatürk, onun Ankara Radyosu'ndaki bir konuşmasını dinler; "Devrimleri her yerde, herkese karşı savunacağız. Gerekirse babamıza ve çocuklarımıza karşı bile !.." demektedir.

Atatürk, birkaç gün sonra kendisini yeniden sofraya davet eder ve hemen yanındaki sandalyeye oturtur. Onun yanına da hocası Esat Mehmet'i oturtur. O gece, yeni Milli Eğitim Bakanı'nın 39 yaşındaki Reşit Galip olduğunu açıklar...

19 Eylül 1932 ve 13 Ağustos 1933 tarihleri arasında bakanlık yapar Reşit Galip..
Bu süre içinde Darülfünun'da üniversite reformunu başlatır..
Eşi Zübeyde Hanım'ın deyişiyle, "deli gibi çalışıyor" ama ayarsız dili yüzünden, cebinde istifa mektubu ile işe gitmektedir. O, Gazi'ye "Paşam" ; Gazi de ona "Doktor" diye hitap eder..

Ulu Önder, sevmektedir, bu sözünü sakınmayan genci..

Bir gece sofradan ayrılırken, Atatürk, "Seni eve ben bırakacağım" der. Eve geldiklerinde, o da saygısından "Ben de sizi uğurlayacağım Paşam" diyerek, arabası olmadığından, yürüyerek uğurlar Ata'yı..
Zatürreyi de o gece kapar...

1933 yazında, bir deniz kazasında kızını kurtarayım derken akciğerlerini hepten üşütür. Dinlenmesi tavsiye edilince de,
Ekim ayında görevinden ayrılır ve ölünceye kadar, yedi ay boyunca, Keçiören'deki bağ evinin kütüphanesine taşıttığı demir karyolasında kitap okur..

5 Mart 1934 tarihinde gözlerini yumduğunda 41 yaşındadır ve cebinden sadece 5 lira çıkmıştır!..

Hani öğrenciler, bu iktidardan önce, her sabah güne bir ant ile başlarlardı ya.
Hani, "Türk'üm, doğruyum, çalışkanım.." diye..

İşte bu andı, 23 Nisan 1933'de, bu Reşit Galip Bey yazmıştır!...