Onu 'tabu' yapanlar da oldu bu ülkede, ona 'deccal' diyenler de oldu. Aslında o; olağanüstü askeri ve siyasi yetenekleri olan, tarihi diyalektiği doğru okuyan, bu ülkenin kurucusu olan bir liderdi. Ve o, 78 yıl önce ölmüştü. Ve de o, 78 yıl önce yapabileceklerini yapmış, söyleyeceklerini de söylemişti.
***
O, "Yurtta Barış" ve de "Dünyada Barış" demişti.
Ama ne yurtta barış oldu ne dünyada barış. Ne farklılıkların birlikte yaşayabileceği toplumsal bir yapı inşa edildi, ne de komşularla bir barış köprüsü kuruldu bu ülkede. Ve o, "Bağımsızlık benim karakterimdir" demişti.
Demişti ama artık okyanus ötesinden belirlenir oldu bu karakter.
***
Ve o, "tam bağımsızlık" demişti.
Ve de "Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestliktir" diye tanımlamıştı.
Ama onun ölümüyle emperyalizme boyun eğildi. Ülke toprakları Amerikan ve NATO üsleriyle dolduruldu; ordusu NATO'ya bağlı, siyaseti ABD'ye bağlı, ekonomisi IMF ve Dünya Bankası'na bağlı bir ülke olundu.
***
O, "Düşünceler, zorla, şiddetle, topla ve tüfekle kesinlikle öldürülemez" demişti.
Ama cezaevleri, karakollar, mahkemeler bu ülkede toplumun terbiye edildiği mekânlar oldu.
Ve yazdıkları için Nazım'ın, Kemal Tahir'in, Necip Fazıl'ın, Orhan Kemal'in, İskilipli İsmail Beşikçi'nin ve daha nice yazar, çizer, şair ve düşünürlerin mekânı olmuştu ve de mekânı oldu cezaevleri.
Ve bugün yine olmakta...
***
O, "Okuyan, yazan; soran, sorgulayan bir nesil" demişti. Ve de "Gerçeği konuşmaktan korkmayınız" demişti.
Demişti ama gerçeği söylemekten korkar olundu, gerçeği görmekten çekinir olundu. Soran, sorgulayan vatan haini gibi görüldü.
Ve de öyle bir ülke olundu ki, yazar yazdığından, şair şiirinden, düşünür düşündüğünden korkar oldu.
Ve daha vahimi; siyaset kendi gerçeğine gözlerini kapatır, kendi gerçeğinden korkar, kendi gerçeğinden ürker oldu bu ülkede.
***
Yani diyebiliriz ki, onu bitirdiler bu ülkede.
Evet diyebiliriz ki, onun yalnız heykelleri kaldı; yalnız resimleri, yalnız Atatürk köşeleri ve de yalnız rozetleri kaldı bu ülkede.
Ve diyebiliriz ki, onun düşünsel bakışını; yalnız onun karşıtı olanlar, yalnız ona itiraz edenler ve de yalnız ona "deccal" diyenler bitirmedi; onun düşüncelerini 1930'lara hapsedenler, Anıtkabir'i ağlama duvarına çevirenler de bitirdi.
Ve onun düşüncelerini, bugün günümüzü okuyamayan, uyanmış etnik ve inanç kimlikleri karşısında kimyası bozulmuş bir ideolojiye dönüştürenler de bitirdi.
Ve de onu; bu ülkenin kaymağını yiyen bir avuç burjuvanın şemsiyesi yapanlar, bu ülkeyi küresel sömürüye teslim edenlere kalkan yapanlar da bitirdi.
***
Ve onun, "Ben size hiçbir ayet, hiçbir doğma bırakmıyorum" sözündeki mesajı anlamayarak:
-Bu toplumla, adeta doku uyuşmazlığı yaşayan bir ideolojiye dönüştürenler de...
-68 kuşağının deyimiyle "Gardırop Atatürkçülüğü" yaparak duvardaki resimlere, yakadaki rozetlere hapsedenler de...
-Ve her 10 Kasım'da içi boşaltılmış törenlerin içinde boğanlar da bitirdi.
Ve de onu, Atatürk adına Cumhuriyeti kurtarıyoruz diye 10 yılda bir darbe yapanlar, yani onun sözlerini, militarizmin ideolojisine dönüştürenler de bitirdi.
**
İşte bunun için diyoruz ki:
Artık oturup ağlanmamalı. Ruh çağırır gibi çağrılmamalı, "Sen kalk da ben yatayım" denmemeli.
Ama 10 Kasım'da onun sözleri:
Etnik ve mezhep çatışmasının tahrik edildiği, bölünme tehlikesinin büyütüldüğü bu ülkede, birlikte yaşayacak toplumsal bir yapının inşa edilmesinde yeni bir enerjinin kaynağı olmalı.