“Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır.”

Böyle diyor 82 yıl önce bir ulusu öksüz bırakarak ebediyete intikal eden Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk.

Her 10 Kasım’da içimizi bir hüzün kaplar... Onu kaybedeli 82 yıl olsa da Atatürk’ü özlemle, saygıyla, şükranla anıyoruz.

Her 10 Kasım'da daha derinden özlediğimiz Ata’nın değerini her geçen gün daha çok anlıyoruz.

Peki geride kalan 82 yılda "En büyük eserim" dediği, bizlere ve gelecek nesillere emanet ettiği Cumhuriyetimizi kuran, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü anmanın dışında anlayabildik mi?

Bugün ne yazık ki, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ülkemize kazandırdığı değerleri yaşayarak faydalandıkları halde minnet duymayı bilmeyen, sayıları azımsanmayacak oranda büyük bir güruh var.

Ben bunun bilgisizlikten ileri geldiğini düşünüyorum. Çünkü, sevgi bilgiden doğar. Siz hayatınızda akılcılıktan ve bilgiden uzaksanız, ömrünü milletine adamış, dünyanın önünde saygıyla eğildiği bir önderi, lideri sevebilmeniz ve saygı duyabilmeniz zaten mümkün değil.

Ben büyük Gazi'nin ülkemizde halen iyi anlaşılabildiğini düşünmüyorum. Ama onu tüm dünya hayranlıkla ve saygıyla anıyor.

Kısa örnekler verecek olursak:

Yunanistan Başbakanı Eleftherios Venizelos, "Bir ulusun hayatında bu kadar az sürede bu denli kökten değişiklik pek seyrek gerçekleşir... Bu olağanüstü işleri yapanlar, hiç kuşkusuz kelimenin tam anlamıyla büyük adam niteliğine hak kazanmışlardır. Ve bundan dolayı Türkiye övünebilir."

Daha önce de İngiliz Başbakanı Lloyd George, "İnsanlık tarihi birkaç yüzyılda bir dâhi yetiştirebiliyor. Şu talihsizliğimize bakın ki, bu yüzyılın dâhisi Küçük Asya'dan çıktı. Hem de bize karşı. Elden ne gelebilirdi!" diye ifade ederken, gönül gözü körler görmek istemese de tarih 20. yüzyılın dâhisini Türk milletine vermişti."

İngiltere Başbakanı Winston Churchill: "Savaşta Türkiye'yi kurtaran, savaştan sonra da Türk ulusunu yeniden dirilten Atatürk'ün ölümü, yalnız yurdu için değil, Avrupa için de en büyük kayıptır. Her sınıf halkın onun ardından döktükleri içten gözyaşları bu büyük kahramana ve modern Türkiye'nin Ata'sına layık bir tezahürden başka bir şey değildir",

Mart 1997'de Habitat Toplantısı için İstanbul’a gelen Fidel Castro, yaptığı konuşmada şöyle der: “Asıl devrimci Mustafa Kemal Atatürk’tür. Ben bir devrim yaptım, ama O’nun yaptıklarını asla başaramazdım. Sakın kendinize başka esin kaynağı aramayın…”,

İngilizlerin yenilmez olduğuna inanan ve Hindistan'ı bağımsızlığa ulaştıran Mahatma GANDHİ, 10 Kasım 1938’de büyük gazinin vefatından sonra "Mustafa Kemal İngilizleri yenene kadar, Tanrı’yı da İngiliz’in yanında zannediyordum." demiş.

"Bağımsızlık benim karakterimdir." diyor Büyük Gazi. Ülkemizin kurtuluşuna giden büyük zaferin ve başlattığı bağımsızlık hareketinin mazlum milletlere nasıl umut olduğunu, yollarını nasıl aydınlattığını bu şekilde görebilmek mümkün.

Onun ülkesi için yaptıklarını, devrimlerini ve bu ülke insanına kazandırdıklarını kelimelerle anlatmak mümkün değil. Bu yazıyı kaleme alırken üzülerek Atatürk'ün dehasını yabancıların daha iyi anladığını düşünmeye başladım.

Atatürk, her şeyiyle hepimizin özgün, müstesna ortak bir parçası. O her haliyle bizi yansıtan ve tamamlayan büyük bir değer.

On Kasımlarda onu sadece anmayalım, biraz da anlayalım.

En güzel günler sizlerin olsun.