“Politikadan nefret ediyorum… Hiç sevmiyorum...” ifadesiyle karşılaşmayanınız var mı?

Hayat kesintisiz bir akış içinde sebeplerin sonuçları doğurduğu bir ırmak… Ve her sonuç kendisinden sonra gelen oluşumun sebebi… Kesintisiz akış alavere sürüp gidiyor.

İnsanlarımızı politikadan nefret ettiren şeyi, sebepleri görmeye çalışsak diyorum. Bir ufuk turu…

Bu ufuk turuna çıkarken de cebimize birkaç yolluk alsak…

Birinci yolluk, “Nabza göre şerbet” olsun… İkincisi ise “Kimin arabasına binerse onun türküsünü söyler”… Az kalsın unutuyordum… Yol hâli bu… Bir de “Biz inandığımızı her yerde aynı şekilde söylüyoruz” ifadesi bulunsun heybemizde.

Göç yolda düzelir diyelim de sürsün yazımız…

“Politika”, “siyaset” ve siyasa” eş anlamlı sözcükler…

Politika: 1. Devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatı, siyasa, siyaset… 2. Yöntem… 3. Bir ereğe varmak için karşısındakilerin duygularını okşamak, zayıf noktalarından ya da aralarındaki uyuşmazlıklardan yararlanmak gibi yollarla işini yürütmek. (Kaynak: http://www.nedir.com/politika#ixzz4dVXdu4Mx)

Politika, eski Yunancada aynı zamanda devlet için de kullanılan polis (şehir) kelimesinden gelir. Politikos, devlet idare etme sanatıdır. Poli (çok) ve tik (yüz işareti) kelimelerini birleştirerek, çok yüzlülük diye, yanlış olmakla beraber, gerçekliğe pek uygun düşen bir anlam da verilmektedir.

Bir politikacı Diyarbakır’a gittiğinde “Biz Türk demiyoruz, biz Kürt demiyoruz, biz tek millet diyoruz.” diye konuşurken, birkaç gün sonra örneğin Trabzon’a geldiğinde “Türk milleti” diye konuşabilir.

Aynı politikacı bu kez Van’a geldiğinde “Biz Şivan Perver’iz, biz Ahmet Kaya’yız” derken Yozgat ve havalisinde “Başbuğun hayallerini gerçekleştiriyoruz” diye topluma seslenmektedir.

Aynı politikacı, “Mehape zihniyetinden” diye haykırırken eleştirirken keskin bir dönüşle “MHP’li kardeşler” söylemine geçebilir.

İşte bu noktada bizim heybedeki yolluklarımıza bakmamız gerekecektir. Ne almıştık yanımıza? “Nabza göre şerbet vermek” ve “Kimin arabasına binerse onun türküsünü söylemek”…

Bu söylem zenginliği (!) için ikiyüzlülük kelimesi az geleceğinden “çok yüzlülük” demek gerekecektir.

Politika sözcüğünün anlamını irdelerken ne demiştik? “Bir ereğe varmak için karşısındakilerin duygularını okşamak, zayıf noktalarından ya da aralarındaki uyuşmazlıklardan yararlanmak gibi yollarla işini yürütmek…”

Siz bunları okurken fonda “Karakolda doğru söyler mahkemede şaşar” türküsü çalmaktadır.

Bu kaygan ve kıvrak ifadeler sebebiyle insanların politikadan nefret etmelerinden daha doğal ne olabilir? Son dönemde öyle bir referandum süreci yaşıyor ki Türkiye dünya siyaset/politika tarihine hepsi birbirinden müstesna söylemler kayıt düşülmektedir.

18 Maddelik bir Anayasa değişikliği bir hokus pokusla gündemden çıkartılmıştır. “Gel vatandaş gel…” çığlıklarıyla bir pazar yeri gürültüsü yaşanmaktadır. “Sadece Anayasa değil bu… Asrın mucizesi… Baş ağrısına, karın ağrısına, kaynana zırıltısına deva… Bitmedi romatizmadan basura ve kısırlığa her türlü derde deva… Dükkânda işler mi kesat? Siftahsız gün mü geçmiyor? Al bir Anayasa, gör bak neler oluyor neler…

Şener Şen’in oynadığı o reklam filmini hatırlayanlar vardır.

"En iyi jilet budur... Dünyanın bütün meşhurları bununla tıraş oluyor... İngiltere kralı, rahmetli Başkan Kennedy, taçsız kral Pele, Beckenbauer, kaleci Mayer, Nadia Comaneci, Brigitte Bardot ve Fenerbahçeli Cemil... Hepsi şöhretlerini bu bıçağa borçludurlar... Evet, denemesi bedava... Hem de hiç para vermeden... “

Bu çok sevilen reklam metnini kaç kez sollar acaba bu “asrın mucizesi” (!) çakma anayasa için “evet” dayatmaları?

Ve diyelim ki vatandaş asrın mucizesi Anayasa’yı üç kez öpüp başına koydu. Ya sonuç kötü çıkarsa? “Alırken, yer içerken bana mı sordun?” diyerek yan kapıdan sıvışmak da nabza göre şerbetin arka yüzüdür. İnsanların politikadan nefretinin sebebi bu malum çok yüzlülük, anlamsız kayıkçı kavgaları olmasın sakın…

"İnsanları yalan söyledikleri zaman dinlemeyi severim. Olmak istedikleri ama olamadıkları 'kişi'yi anlatırlar" Yusuf Atılgan / Aylak Adam