Biliyorsunuz 14 Şubat “Sevgililer Günü”, aynı zamanda da “Dünya Öykü Günü” olarak kutlanıyor.
Aşkların tarihsel yolculuğu biraz da ülkelerin uygarlığıyla koşuttur… Aşkların sanata dönüşmesi toplumsal anlayışın dışavurumudur. Sanatı besleyen aşktır. Böyle olunca da " Aşk ve Öykü" birbirinden ayrı düşünülemez, aynı nehre kavuşan iki ayrı ırmak gibi sizinle paylaşıyorum.. Günümüzde artık "ÜTOPYA" olan sevgi içeren bir öykümü sizlerle sevgiyle paylaşıyorum...
KARÇİÇEĞİ
Adamın yaşadığı derin acı, ikisini yeniden bir araya getirmişti… Bir kez daha anlamışlardı ki, sevgileri çok büyüktü. Adam yıllarca sevdasını içinde taşımış, yaşadığı bunca acıya karşın, aşkından vazgeçmeyi hiç düşünmemişti. Kadının iri kahverengi gözlerine özlemle baktı:
-Karçiçeğim… Sen benim Karçiçeğimsin! Dedi.
Yıllanmış sevdalarına özel sözcükleri vardı… Birbirlerine “Karçiçeğim-Yüreğim” diye, seslenirlerdi. Kadın adamın üzüntülü halini görünce, darmadağın oldu:
-Yüreğim, sevdiceğim! diyebildi.

Adam:
-Karçiçeğim, dün sen arayınca, acımın sızımın arasında sesini duymak beni mutlu etti. Kaç gecedir uyuyamamıştım. Başıma öyle şeyler gelmişti ki, yaşamdan kopmuştum. Sonra, bütün gece seni düşündüm. Uyumuşum… Düşümde seninle birlikteydim, şimdiyse yanındayım. Sana dokunabiliyorum. Sarılıp ağlamak istiyorum. Adamın çimen yeşili gözlerine baktı. Yüzündeki acıyı gördü. Böyle mi buluşacaklardı? Kadın: -Yüreğim, gel başını göğsüme yasla, dedi. Saçlarını okşamaya başladı. Adam rahatlamıştı. Kadın fısıldadı:
-Sen benim yüreğimdin, yüreğimsin! Derken, gözyaşlarını siliyordu. Bir daha ayrılmak istemezcesine, sımsıkı sarılmışlardı. Sanki kıpırdasalar, büyü bozulacaktı. Zaman durmuş gibiydi. Evrende yalnızca ikisi vardı. Nefes bile almaktan, çekiniyorlardı. Kadın başını adamın omuzuna koydu. Yeryüzünde buradan daha güvenli bir yer yoktu. Cennet, burasıydı… Adam:
-Seni seviyorum. İyi ki varsın! Olmasaydın, bu acıya nasıl katlanırdım? Tut ellerimi, bırakma! Artık, ayrılmak istemiyorum…
-Sen güçlükler karşısında yılmayan bir adamsın, bunları da atlatacaksın. Sana güveniyorum… Birbirlerine iyice sokuldular. Yüreğinin atışını hissediyordu, kaygılıydı. Bu aşk, acılarına çare olacak mıydı? İncitmekten korkarcasına, ellerini adamın yüzüne götürdü. Parmaklarıyla ruhunu keşfetmek ister gibiydi:
-Benim yaşamımın anlamısın, keşke yüreğinin yükünü alıp, acını hafifletebilsem… Ağızlarından çıkan sözcükler, kanayan yaralarına tuz basıyor gibiydi. Kadın:
-Bunca zamanı birbirimizden ayrı geçirdik. Günümüzde, sevdasının arkasında duran insanlar yok, artık!
-Karçiçeğim, yıllardır aradığım, özlediğim kadınsın. Duygularımı açmak, benim için hiç de kolay olmadı. Sonrasını biliyorsun. Her şeye karşın, sevdan hep benimleydi.

Seni hiç unutamadım. Kadın:
-Seni yitirmek, duvara toslamak gibiydi… Yüreğim, hep kanıyordu. Çok sevdiğine inandığım adamın, yaşayıp yaşamadığını bilmemek, benim için işkenceydi. Bir kuyunun dibinde, karanlıklar içindeydim. Çığlıklarım sana ulaşmadı, duyuramadım. Ölesiye severken, unutulmak çok acıydı. Sesini duymak için, her şeyden vazgeçmeye hazırdım. Ben seni böylesine sevdim! İkisi de ağlıyordu. Kadın:
-Yüreğim, senin gitmene hiç katlanamadım. Bunu bir kez daha yaşarsak, yitip gideriz, dedi. Adam:
-Karçiçeğim, haklısın. Sana çok acı çektirmişim. Sevdamızın gücüyle tüm acıları yenmeye hazırım. Ne yaman çelişkidir ki, mutlulukla acıları bir arada yaşıyorum. Sevgimizin sürmesi için, her şeyi yapmaya hazırım… İki sevdalı, yüreklerinin koruganında dünyanın en güzel sırrını paylaşıyorlardı… Çok zorlu yollardan gelip, ıssızlıkta buluşmuşlardı. Kadın, küçük ellerini adamın güçlü avuçlarının içine bıraktı. Kendini güvende hissediyordu. Bedenini yakan ateşe, karşı koyamadı, koymak istemedi… Adama istekle sarıldı. Çok mutluydu… Olur da, bir gün ayrılırlarsa, gökyüzünün bile bu aşk için ağlayacağını düşünüyorlardı. Akıllarından “ölüm” geçerken, “unutmak” hiç düşünmedikleri bir sözcüktü. Zaman, durmuş gibiydi… Kadın uyandığında… Yapayalnızdı. Sevdiği adam, yanında yoktu. Ellerini; yüzünde, göğsünde gezdirdi, uyanıktı! Birden gök gürültüsüyle irkildi. Dışarıda, şimşekler çakıyordu. Gök delinmiş gibi şiddetli bir yağmur yağıyordu. Üşüdüğünü, farketti. Göğsü ıslaktı… O adam, kimdi? Gerçekten, böyle biri var mıydı? Acıyla karışık bu mutluluğu, yaşamış mıydı? Bilemedi…
Bildiği tek şey, dışarıda gökyüzü ağlıyordu!