Bu yazıyı yazarken, zorlandığımı baştan belirtmek istiyorum. Nedeni; Çorum’da son haftalarda dört gencin, ayrıca iki kadının ölmesi, öldürülmesi.
Şimdi, hangi teselli sözcüğü, bu ölenlerin yakınlarının yüreğindeki ateşi azaltabilir ki... Ne söylense, ne yapılsa bu acının hiç dinmeyeceği, bitmeyeceği açık. Bu olanlar karşısında ne söylenebilir ki…
Sözün bittiği yerdeyiz… Ben, yine de yaşamını yitirenlerin yakınlarına sabırlar diliyorum.
Basına yansıyan duruma göre, iki genç kız ve iki delikanlının yaşamlarını yitirmelerinin altından aşk, sevda duygusu çıkıyor. Günümüzde, sanal dünyanın tüm tuzaklara rağmen, aşk, sevda her zaman insan yaşamı için değerli, vazgeçilemez duygulardandır.
Hiçbir zaman değerini yitirmeyeceğine inandığım, aşk, sevda, sevgi durumlarının yaşamdaki karşılığına baktığımızda, bu güzel duyguların gerektiği gibi yaşanmadığını görüyoruz. Aşk için birçok tanımının yanında, “dünyanın en güzel suç ortaklığı" denir... Aşk; yaşamdaki en güzel suç ortaklığıysa, iki kişilik ve gönüllülük kuralına göre olmalı. Bu “güzel suç ortaklığından” taraflardan birisi vazgeçtiyse, bunu zorlamanın anlamı olur mu? Aşk, sevda gönül işidir... Gönül işinde zorlama olabilir mi?
Aslında bir tarafın aşkı bittiğinde diğer tarafın gerçek sevgisini gösterme şansı bile vardır. Gerçekten seven insan sevdiğine kıyabilir mi? Sevmek, “sevdiğinin mutluluğu için, vazgeçebilecek kadar güçlü ve büyük olmayı gerektirir…”Ama toplumda yaşadıklarımız bu düşünceyi pek doğrulamıyor.
Aşk, sevda konusunda tam bir sahiplenmeci düşünceye sahibiz. Özellikle erkekler, kadınlara akıldışı bir düşünceyle sahiplenmeci yaklaşıyor. Erkek, elini tuttuğu kıza "ya benimsin ya kara toprağın” mantığı ile bakıyor. Kızlar da, daha tanıştıkları günden başlayarak, normal davranmayan erkeklerle arkadaşlıklarını sürdürebiliyor.
Aşk sözcüğünü, yaşamda birçok güzel sözcükle yan yana getirebiliriz… Aşk; bireyi yaşamda güzel olan ne varsa “duygu, düşünce ve eyleme yaklaştıran sihirli bir duygudur…” Aşk “yaşamın kendisidir” Aşkı, yan yana getiremeyeceğimiz tek şey “ölümdür”. İnsanın “yaşam hakkı” doğuştan getirdiği kutsal haktır. Ne adına olursa olsun, hele de aşk ve sevda adına, “yaşam hakkı”nı hiç kimse ne kendinden, ne de başkasından almayı düşünmemeli.
Yaşamın tüm öğretileri ölmek ve öldürmenin karşısındayken, bu kadar cinayet ve intihar vakalarının olması da düşündürücü bir durum. Bu yazıyı yakın gelecekte bu toplumun kadın-erkek anlayışının değişmeyeceğini bilerek “umuda” çığlık olsun diye yazıyorum… Çünkü “öfkenin, yıkıcılığa dönmesinin, engellenmesi” bugün için mümkün görünmüyor.
Ayrıca; “sağlıksız güç duygusunun varlığının” yine can yakacağını bilerek, yazıyorum…
Bütün bunların değişimi için; erkek-kadın anlayışının “düşünce devrimi” geçirmesi gerektiğine inanıyorum. Düşünce değişimi yönünde, bugün için umudumu koruyamıyorum ne yazık ki...