tarihlerde erkek çocuklarının yaşının küçük yazılması moda idi. Bin bir zorluklarla bulduğum 16 Ocak 1933 gerçek doğum tarihim, nüfus kütüğüne 20 Aralık 1935 olarak yazılmıştı.

Mahallede komşumuz olan kuşbaz Hüseyin emmi ile karısı Şahan nenenin altı oğlu vardı.Aynı mahallede birlikte oynadığımız; okula gitmeyen ikide bir “Bıldırki kuzuya şişek derler. Selam vermeden gidene eşek derler” diyerek ukalalık eden Töm Mehmet’in kardeşi kart oğlan dediğimiz Abdullah ile Mustafa Çulha ve ben aynı yaşta idik. Ama nüfusa küçük yazıldığım için okula gidememiştim. Abdullah ile Mustafa, Tanyeri ilkokulunda okula başladıkları için ben yalnız kaldım.

Bu arada ben de kayıt olmak için okula gittim. Okul idarecileri bana, “Yaşın küçük. Altı yaşından gün almamışsın” dediler. Ben de, “Öyle yazdığına bakmayın. Ben vallahi, billahi 8 yaşındayım!” dedim. Bu arada olaya şahit olan ve başıma toplanan öğretmenler bana kahkaha ile güldüler. Gülmesine güldüler ama kendilerine kaydolmak isteyen çocuğu okullarına kaydettiler ve 36 İLHAN ÇENESİZ fişini verdiler.

Aradan yıllar geçti. Ancak 20 Aralık tarihi askerlik için de engel olarak karşıma çıkıyordu. Askerliğe müracaat için 20 yaşını tamamlamak gerekiyormuş. Askerlik Şubesine gittim ve “20 Aralık’a az ama yedek subaylık için birkaç gün var” dediler. Yedek subaylık için yaş ayrımı yok diyerek beni askere aldılar.

Rahmetli Macit Bayrak,

Rahmetli Avni Kadiroğlu,

Rahmetli Raşit Haboğlu, Ümit Çağlar ve ben Ankara Piyade Yedek Subay Okulunun yolunu tuttuk. Altı sene önce Ankara’ya taşınmış olan Turan Demirtürk te bize katıldı. Köy Enstitüsü mezunu Mehmet Ali Akdağ ile de 12. Bölükte birleşince 43.Dönem 12. Bölükte 7 Çorumlu muhteşem oldu.

12. Bölüğün kendisi muhteşemdi. Beyefendilik örneği Metin Serezli, Beşiktaş Kulübünün koşularda şampiyonluklar elde etmiş olan atleti Tolon Tosun ile aynı bölükteydik.

Bizimle aynı bölükte bulunan Metin Serezli efendiliğini sürdürür, herkes tarafından beğenilen konuşma sesini fazla çıkarmazdı. Fakat Tolon Tosun tam aksi şekilde fıkra küpü idi. Bölüğü gülmekten kırar geçirirdi.

O tarihlerde İpana diş macununun piyasaya çıktığından haberdar değildik. Bölüğümüzde saf denilebilecek Halil Öklü isminde bir öğretmen vardı. Tolon Tosun İpana diş macununu ekmeğe sürerek tereyağı diye koca lokmayı Halil Öklü’ye ısırttı.

Böylece hem İpana marka yeni diş macunundan haberimiz oldu, hem de Halil Öklü öğretmene de İpana Halil lakabı takıldı.

Savunma dersimize gelen Binbaşı Keramettin Dizman bölüğümüzü araziye çıkarmıştı. Yolda ilerlerken yanımızdan gelin arabası geçti. Gelinin arabanın penceresinden beyaz bir mendil çıkarıp yürümekte olan bölüğe doğru geçinceye kadar sallayacağı tuttu.

Keramettin binbaşı bölüğü yolun kenarına çekti ve mendil olayının yorumlanmasını istedi. Kimseden ses çıkmayınca olayı kendi yorumladı. Özetle:

“Kocamla şerefimle birlikte olabiliyorsam; bu sizlerin ülkemizin namus ve şerefini korumanız sayesindedir. Sizlere minnettarım. Sizleri Allah’a emanet ediyorum. Anlamına geliyor” dedi.

Bir de Üçköy isimli köyde doğmuş ve büyümüş olan Mehmet Ali Akdağ’ın ilginç bir anekdotu var. Bu anekdot ile askeri öğrencilik anılarını tamamlayalım.

Mehmet Ali benden kısa boylu olduğu için bizim mangada idi. Mangamızda Güzel Sanatlar Akademisini bitirdiği için ressam dediğimiz bir arkadaşımız vardı. Ressam herkesten önce yemeğini yiyor, “Afiyet olsun” diyerek yemek masasından ayrılıyordu.

Mehmet Ali Akdağ, “Arkadaşlar bu ressam sofradan kalkarken ekmeğe ağzını siliyor. Eğer uygun görürseniz kendisini uyarmak istiyorum” dedi. Biz ise, “Dikkat etmedik. Bakalım öyle karar verelim” dedik.

Tekrar yemekte bir araya geldiğimizde ressam “Afiyet olsun” diyerek masadan kalktı ve ekmeği ağzına götürerek masaya bıraktı. Mehmet Ali’ye biz uyarabilirsin diye işaret ettik.

Mehmet Ali:

“Bir dakika arkadaş. Sen her yemekten kalkarken ekmeğe ağzını siliyorsun. Hem ayıp, hem günah ”dedi. Ressam güldü:

“Bizde aile geleneğidir. Sofradan ekmeği öper kalkarız. Ekmeğe ağız silinir mi? ”dedi.

Bizler mahcup olmuştuk ve kendisinden özür diledik.

6 ay süren eğitim sürecinin ardından asteğmen olarak mezun olduk. Kıta hizmeti için kura çektik ve ben Kırklareli 109’uncu Piyade Alay Komutanlığı emrine tayin edildim. Burada Servis Bölüğü Takım Kumandanlığına görevlendirildim. 2 ay sonra binbaşı olan Bölük Kumandanı Niyazi Nebol tarafından pek beğenilmedim ama yerine gelen Kurmay Yüzbaşı Hüsamettin Sevengül beni çok beğendi.

Diğer yüzbaşıların arasında sürekli benden duyduğu memnuniyeti dile getirdiğini duydum. Burada duyulan memnuniyette en büyük payın merdiven altının berberhane haline getirilmesi için yaptığım teklif ve orayı berberhane haline getirmem oldu. Kendisi berberhane için yeni gelen tertiplerden içerisinde berber malzemesi bulunan çantası ile gelmiş olan birini getirdi. Ben kendi paramla 55 Kuruşa cam kesmek için elmas aldım. Atılmış olan camekânlardan uygun olan parçaları ve camları merdiven altına uygun doğramaları bularak yerleştirdim. 180 Kuruşa mal olan berberhaneyi yaptım. Bölüğümüz diğer bölükler arasında berberhanesi bulunan bölük olarak fark yarattı. Asıl fark ta daha önceki bölük komutanımızın çok tutumlu olması idi. Nasıl diyecek olursanız. Kendisi aşırı korumacı bir insandı. Askere verilecek olan elbise ve ayakkabıyı zamanında vermez depoda bekletirdi. Bu durumu yeni yüzbaşımız fark edince bölüğü baştan aşağı donattı. Berberhanemiz de bunun süsü oldu.

unutmam askerde geçirdiğimiz bir teftişe Korgeneral Mithat Akçakoca gelmişti. Kendisi emir subayına “Bu bölük Amerikan bölüğü gibi fark gösteriyor. Bu yüzbaşıyı notumuza al” dedi. Sonradan bölük komutanımızın general olmasında bu notun büyük payı olduğunu düşünüyorum.

Terhis tarihim yaklaşmış artık sivil hayata dair planlamalar yapmaya başlamıştım. Bölük komutanımız beni odasına çağırttı. Ben de odasına gittiğimde “Ben senin terhis olmanı istemiyorum. Askerde kalmanı istiyorum. En azından binbaşı olarak emekli olursun. İnsan böyle bir fırsatı bırakır da, marangozluk yapmaya gider mi? Üç günümüz daha var. Sen bu üç günde düşün. Bence askerde kalmaya karar ver” dedi.

Ben üç gün sonra kendisine kararımı değiştirmediğimi söyleyerek terhis belgemi imzalamasını istedim ve terhis oldum.

İyisiyle, güzeliyle vatan borcumuzu ödedik çok şükür.

Peki ya sonrası?

Esasında askerlik insana çok şey öğretiyor. Şahsım adına konuşacak olursam bana askerliğin öğrettiği en değerli şey sabır etmenin nasıl bir şey olduğunu göstermiş olmasıdır.

Hayatın nasıl olduğunu, insanların ne düşündüğünü daha iyi anlayabiliyorsunuz. Kısacası olaylara karşı bakış açınız çok değişiyor. Yanı başında durduğu zaman değersiz gibi görünenlerin uzaklaşınca senin her şeyin olduğunu anlıyorsun ve yaşamının yanındayken değerini bilmediğin kişiler üzerine şekillendiğini öğreniyorsun.

Kazanımları yok mu? Tabii ki var. Kazanımların belki de en değerlisi edinilen dostluklar. Ömür boyu devam edecek unutulmayacak dostluklar.

Sonrası işte bu. Peki, sonrası sizin için ne?

Yazımı sonlandırırken, tüm değerli okuyucularımın Regaip Kandilini ile üç aylarını kutluyor, bu mübarek ayların ve kandillerin milletimiz, ülkemiz, İslam alemi ve insanlığa hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

En güzel günler sizlerin olsun.