Asıl adı Şerif Cırık olan Mahzuni Şerif, Kahramanmaraş'ın Afşin İlçesi’nin Tarlacık Köyünde dünyaya gelmiş.

Afşin'in Alembey köyündeki Lütfi Mehmet Efendi Medresesi'nde eğitim hayatına başlamış.

Köylerine ilkokul yapılınca medrese eğitimini bırakıp, bu okula başlamış ve buradan mezun olmuş.

1959 yılında Mersin Astsubay Hazırlama Okulu'ndan; 1960 yılında da Ankara Ordu Donatım Teknik Okulu'ndan mezun olmuş.

Daha sonra Kuleli Askeri Lisesi'ne kaydolmuş ama maddi zorluklar nedeniyle eğitimini yarıda bırakmış.

Dün onun ölüm yıl dönümü idi.

* * *

20. Ölüm yıl dönümünde, bir anımla anmak istedim Rahmetliyi.

1974 ya da 1975 yılının Ağustos’u idi galiba.

Ankara’da, ortak bir arkadaşımız kanalıyla Ünlü Ressam, Gazeteci ve Yazar Fikret Otyam’la (19. 12.1926 - 09.08.2015) birlikte tanımıştım onu.

Beden Terbiyesi’nin Gölbaşı Tesisleri’nde tamamen bir rastlantı sonucu karşılaşmıştık.

Doğal olarak heyecanlanmış; kendimi tanıtıp; peş peşe iltifatlara başlamıştım; hem ona, hem Fikret Otyam’a…

O heyecanla, her ikisine birden iltifat ederken; Rahmetli Mahsuni’ye iltifatın dozunu fazla kaçırmıştım.

Rahmetli kendisine yaptığım her övgü sonrası, iki elini birleştirip, Otyam’ı işaret ediyor; bu övgülere ben değil; Fikret Otyam layık demek istiyordu.

… …

Kendisine yönelttiğim iltifatlar karşısında mutlu olacağına, garipsenecek bir mahcubiyet yerleşmişti Rahmetli Mahsuni’nin yüzüne..

Şaşırmıştım.

Şaşırmıştım, çünkü şöhretinin doruğunda bir sanatçıydı ve bu tür övgülere alışık olmalıydı.

Ama değil gibiydi.

Arkadaşımın masa altından beni dürtmesiyle susmuş ama bir anlam da verememiştim.

Rahmetli mahcup bir yüz ifadesiyle, “Ben sıradan basit bir ozanım, hakkım olmayan övgüler düzülmesine alışık değilim…” dediğinde bir kez daha şaşırmış, bir o kadar üzülmüş ve bozulmuştum..

Feleğin çemberinden geçmiş, şöhretin doruğuna ulaşmış, bir halk ozanı;

kendisi hakkında söylediğim övgü içeren sözler karşısında eziliyor, rahatsız oluyordu.

* * *

Benim bozulduğumu anlayınca; “…Mahsuni benim mahlas adım, nedenini biliyor musunuz?”deyip, anlatmıştı.

Saz çalmayı ve deyiş söylemeyi, küçük yaşlarda amcası Aşık Fezali'den öğrenmiş.

Mahsuni adını, mahcup yapısı nedeniyle, tasavvuf dersleri aldığı hocası vermiş.

Hiç unutmam “Bunca yıldır çalar, söylerim, bu mahcubiyet duygusundan kurtaramadım kendimi…” demiş ve arabasından sazını getirterek, beni kendisiyle tanıştıran arkadaşım ve benim için çalıp, söylemişti.

Sonra da ben ve Fikret Otyam kendi şiirlerimizi okumuş; o da okuduğumuz şiirlerimize fon müziği çalmış; sonra da türkülerini birlikte söylemiştik.

Işıklar içinde uyusun.