Hayatında hiç torpil yaptırmayanımız var mıdır dersiniz? Dikkat edin yaptıranımız demiyorum. “Şöyle ya da böyle, bir yerlerde işimizin görülmesi için sağda solda tanıdık birilerini aramayanımız var mı?” diye soruyorum. En azından bankada kuyruk beklememek için tanıdık bir görevlinin gözüne gözüne bakmadık mı hiç?

Öyle bir toplum olduk ki, en küçük bir çıkar uğruna hak, hukuk dinlemeyip İslamiyet’in en büyük günahlardan saydığı kul hakkını da bir kenara bırakıp işimizin görülmesine bakıyoruz. Aynısını başkaları yaptığında ise ciyak ciyak bağırıp figan ediyoruz. Aslında o figanın altında biraz da hasetlik var; nedeni de, bizim beceremediğimizi başkalarının yapıvermesi. Elimizde fırsat geçtiğinde aynısını yapacağımızdan hiç şüpheniz olmasın.

Herkes sırtını birilerine dayamanın peşinde; adamını buldun mu tamam, gerisini boş ver. Birilerinin hakkı yeniyormuş, kul hakkı alınıyormuş, günahmış, adaletsizmiş hiç önemli değil; yeter ki işimiz görülsün, yeter ki nalıncı keseri gibi hep bizden yana yontulsun. Ne yaparsak yapalım, görmezden gelinsin ya da ses çıkarılmasın; çıkaranların da tepesine binilsin. Her haltı karıştırıp sonra da arkamızı dayadıklarımız sayesinde tereyağından kıl çeker gibi sıyrılıp çıkalım. Yeter ki arkamız sağlam olsun.

Oysa bize bunlar öğretilmemişti; böyle büyütülmedik. Hem insanlığın, hem de Müslümanlığın değerleri bunlar değildi. Yoksa biz hala insan ve Müslüman değil miyiz? İçimiz çürüdü de sadece sanal görüntüyle mi idare ediyoruz. Görüntümüzle, kılık-kıyafetimizle ya da söylediklerimizle değil; yaşantımızla, düşündüklerimizle kısacası yaptıklarımızla neyiz biz Allah aşkına? Neye benziyoruz, ne hale geldik ya da getirildik?

Çevrenizdeki siyasetçilere şöyle bir bakın. Tek amacı ülkeye hizmet olan ve sadece bu nedenle siyasete atılan kaç kişi sayabilirsiniz? Ya da her devirde iktidar partilerinin kuyruk sokumunda gezenler niçin hep aynı kişilerdir? Siyasetçilerimizin çoğunluğunun politikaya atıldıkları dönemle şimdiki durumları arasında ne kadar “yürü ya kulum” farkı vardır acaba? Arkalarını dayadıkları güçle saygısızca ileri atılıp her şeyi yapma hakkını kendilerinde görenler kimlerdir?

Çoğu kez farkındayız neler döndüğünün, her şeyi biliyor, görüyoruz ama ya “bana da bulaşır” korkusundan, ya da “komşuda pişer, bize de düşer” beklentisiyle başımızı çevirip uzaklaşıyor, “Allah belasını versin” deyip sıyrılıyoruz işin içinden.

“Bunları biz de biliyoruz, boş lafı bırak da bunlarla baş edebilmenin çaresini göster” dediğinizi duyar gibiyim. Ben farklı bir çözüm önereceğim; hem de her zaman yaptığım gibi bir öyküyle. Belki de işe yarar.

“Denizli'de araştırma yapmak için kamp kuran bir grup üniversite öğrencisi, kamp yakınına tüneyen bir Denizli horozunun yüksek sesle ötmesinden çok rahatsız olmuşlar. Sabahın köründe ortaya çıkan horoz, ötüyor da ötüyor, ekipte ne uyku ne de huzur bırakıyormuş.

Sonunda sabırlar tükenmiş. “Yakalayıp keselim, sahibine de parasını verip razı edelim.” diye düşünerek başlamışlar horozu kovalamaya. Horoz önde, gençler peşinde bir gürültü, bir patırtı derken mahalle arasına dalmışlar.

Kovalamacayı gören fakat bir anlam veremeyen yaşlı dede seslenmiş:

-“Hey, evlatlar! Horozu niye kovalıyorsunuz?”

-“Dede, sabahın köründe ötmeye başlayıp kampı ayağa kaldırıyor. O yüzden kesip yiyeceğiz, sahibine de parasını ödeyeceğiz!”

-“Yazıktır evladım yapmayın!” demiş ihtiyar ve devam etmiş; “Bırakın, ben onun sesini keserim, bir daha sizi rahatsız etmez.”

Gençler bunun üzerine kovalamayı bırakmışlar.

Ertesi sabah, horozdan hafif 'gak-guk' sesleri dışında ses çıkmadığını görünce de şaşırıp dedeye koşmuşlar:

-“Yahu dede, ne yaptın da kestin horozun sesini?”

İhtiyar gülmüş:

-“Kıçına zeytinyağı sürdüm. Horoz kabararak ötmeye yeltendiğinde, gerisi tutmuyor ki kuvvet alsın. Bu nedenle de ancak 'gak - guk' edebiliyor.”

Bizdeki ötenlerin arkasındakiler kimler acaba? Hani diyorum ki, yakalayıp da horoz misali…

Şu sıralar biraz sessizlik ve huzura öyle bir ihtiyacımız var ki…

DÜŞÜNEN SÖZLER:

• Öküzlerle inekler konuşabilselerdi, konuları hep ot ve yem üzerine olurdu. Mideleri için yaşayan insanlar da onlardan farksızdır. EPİCTETOS

• Nokta kadar menfaat için, virgül gibi eğilenler, sonunda düz hat olup çiğnenmeye mahkûmdurlar. La EDRİ

• Öküz, çektiği yükü değil, torbasına konacak yemi düşünür; onun için öküzdür. İZLANDA ATASÖZÜ

• İşi bitenin gidişine mi söveyim, yoksa işi düşenin gelişine mi?

• Hayvanlara bakıyorum da, hiçbiri kendi türünün önünde diz çökmüyor. Walt WHİTMAN

• Güvenme insanların samimiyetine,

• Menfaatleri için gelirler vecde,

• Vaad etmeseydi, Allah cenneti,

• O’na bile etmezlerdi secde… Mehmet Akif ERSOY