Rivayet o ki, eskiden askerler savaş sırasında yüzleri düşmana dönük savaşırlar, tehlikeleri rahatlıkla görebilirlermiş, ancak sırtlarını kontrol etmek için bir kayaya yaslanmak durumunda kalırlarmış ve bu taşa “arka taşı” derlermiş. Arkadaş sözcüğü oradan gelmiş.

Arkadaşla güven arasındaki bağlantıyı çok güzel anlatıyor bu durum. Her arkadaşa güvenilir mi, güvenmediğin bir kimseye arkadaş denir mi ?

Özellikle çocukluk ve gençlik yıllarında arkadaş, insan yaşamında, eğitiminde, şekillenmesinde, geleceğe yönlenmesinde çok önemli bir unsurdur. İnsanın gelişimi açısından büyük değeri vardır. Bu yaşlarda ne yapıyorsa arkadaşlık adına, çok içten, samimi çıkarsız ve naif bir yaklaşım söz konusudur.

Arkadaşı ile zaman geçirmeyi çok sever çocuklar, birlikte oyun oynarken zamanı bile unuturlar. Yaratıcılık, hayal kurma en üst düzeydedir birlikteyken. Etkileşim, iletişim, gelişime yöneliktir bu arkadaşlık. Hiçbir statü yoktur; ne olduğu, kim olduğ, milliyeti, cinsiyeti yoktur. Sadece birbirleri ile mutlu olurlar.

Daha sonra kim nerede, nasıl, farklı durumlarla, yargı ve kaygılarla arkadaşlık kavramı farklılaşıyor. Belki de deneyimler, önyargılar, toplumsal koşullar, kültürler , öğrenilmişlikler etkili oluyor.

İnsanın arkadaşı olmalı; güvendiği bir değil bir çok arka taşı olmalı…Aynen çocukluk dönemimizdeki gibi…

Belki sık sık görüşmediğin, yıllar sonra tekrar karşılaşıp aynı yerden tekrar başladığın, onun varlığını bir şekilde hissettiğin, en güzel, en keyifli günlerinde aklına gelen, keşke olsaydı diyebildiğin, en zor, en dar günlerinde yanında bulduğun, elini sırtında hissettiğin, omuzunu dayadığında huzur bulduğun, mutlu olduğun, sevinçlerini, zaferlerini paylaşabildiğin, başarılarınla gurur duyabilecek, düştüğünde kaldırabilecek, gerçekten zaman zaman doğru yolu bulmana yardımcı olabilecek, yargısız, koşulsuz sevgisini verebilecek bir arkadaşı olmalı insanın…

Aynı fikirde olamayabilirsin, aynı pencereden bakamayabilirsin, ancak senin fikirlerine saygı duyacak…

Kıyasıya bir tartışmadan yarasız beresiz, kırılmadan, yorulmadan, üzülmeden birlikte ele ele, omuz omuza çıkabildiğin bir arkadaşın olmalı…

Çocukluk arkadaşı, oyun arkadaşı, mahalle arkadaşı, gençlik arkadaşı, iş arkadaşı, yol arkadaşı ne olursa olsun, sende iz bırakacak, unutulmayacak, unutturmayacak arkadaşı olmalı insanın…

Sırlarını saklayabilmeli, sanki gizli bir hazine saklar gibi kendine kalmalı arkadaşının… Bazen kardeşi, annesi, babası, ağabeyi de en iyi arkadaşı olabilir insanın. Eğer ki bazı yargılardan kurtulmayı başarabilirse…

Arkadaşla çoğalır insan, büyür, mutlu olur. Arkadaşlıkta ego yoktur, gerçekten arkadaşım diyebiliyorsan karşılıklı egoları sıfırlamak gerekir. Cebinizde egolarınız, kibriniz duruyorsa siz arkadaş değilsiniz. O senin arkadaşın değil…

Sırtını dayadığın sağlam kaya değil, tam tersi elinde kibir ve ego silahlarıyla karşında duran, tetikte bekleyen, yüreğin, kaygıların varsa bazen silahları gizleyerek savaştığın kimse olur ortaya çıkardığın.

Arkadaş aradan yıllar geçse de unutmadığındır. Çok uzaklarda olsa da ‘şimdi burda’ diyerek yanında hissedebildiğindir. Onu düşününce yüzüne bir gülümseme gelendir, yıllar sonra karşında görünce kaldığın yerden devam edendir, kaygılarını korkularını travmalarını bir gülümsemesi, sıcak bir sesiyle hafifleten, ‘’Boşver aldırma ,her şey güzel olacak ‘’diyerek umut kapılarını aralayandır ,sende uzaklardan kelebek etkisi yaratabilendir, senin koşulsuz sevdiğin, seni koşulsuz sevendir, bir telefonu ile sende meltem rüzgarları estirip fırtınalarını dindirebilendir. Arka taşındır, sağlam, güvenilir, sırtını rahatlıkla dayayabileceğindir arkadaş…Sana heyecan veren, güç veren, haydi diyen, bazen de sakin sakin sesiyle seni sakin bir nehrin kenarına götürmüş gibi hissettirip güzellikleri gösterendir.

Sergimde ne kadar güzel ve çok arkadaş biriktirdiğimi, bu nedenle ne kadar zengin olduğumu bir kez daha anladım. Yanımda olan olmayan, ama yanımda gibi hissettiğim tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum, şükür ediyorum..

ANKARA