Gündem, Partili Cumhurbaşkanı olayı: "Nasıl olacak?" "Ne getirecek?" şeklindeki tartışmalarla dolu. Hayırlı olacağını umuyor, işi böyle tartışmalarda ustalığı olanlara ve de zamana bırakmayı tercih ediyorum.

Gündemdeki yerini korurken 1 Mayıs kutlamalarının olumlu bir havada geçmesine seviniyorum ama, gerginlik yaratma özelliği yumuşamakla birlikte, normalleşmiş sayılmaz. Bu durumu irdelemek istiyorum.

*       *       *

İnternette biraz araştırma yaptım. Anma ve kutlama günlerinin sayısının yöresel ve genel olarak toplamının yılda 764'e ulaştığını gördüm.

•Aydın ilinin Söke ilçesinde Rahvan At Yarışları,

•Ardahan ilinin Çıldır ilçesinde Kaz Festivali gibi sevimli kutlamalar var ama işverenlerle ilgili bayram, kutlama vs. olmadığı gibi 1 Mayıs'tan 1 Mayıs'a hırpalama yarışı var.

Aslında esas hedef, iş ve üretimdir. Rahmetli İbrahim Bodur'un "Altın Üçgen" diye adlandırdığı YATIRIM - ÜRETİM - İSTİHDAM oluşumunu işveren gerçekleştirir. Gerçekleştirilen bu saygın oluşumun işlemesi de verimli işçi ile olur.

Türkiye'de özel sektörün olmadığı ve gelişmediği dönemlerde, devlet eli ile yatırım gerçekleştirilerek istihdam oluşmuş, ardından teknolojik gelişmeler, arz talep dengesi ve maliyetlerin artması ile birlikte zararla kapatılan yıllar üst üste gelmiş, bu zararlar yıllarca milletimizin kesesinden devlet tarafından karşılanmıştır. İstihdam yönünden olayın istihdama benzemediği bir gerçektir. Bu yüzden gerekli yatırımlar yapılamamıştır. O kuruluşların hiçbiri çalışmasını sürdürememiştir. Ya kapanıp gitmiş, ya da özelleştirildikten sonra başarıya ulaşmıştır.  

Günümüzün sendikacılığı, işçi ve işveren ilişkileri geçmişe göre çok daha iyi durumda ama:

•İşçi - işveren ilişkilerinin daha olumlu olması

•İşçi haklarının gelişmesi ile işveren haklarının da gelişmesi

•Üretim kalitesi ve verimliliğinin yeterli seviyeye gelmesi gibi ulaşılması gereken hedefler vardır.

İş yerinin çok kazanması önemlidir. Bu kazancın yüksekliği:

•İşçilere ve işverene daha iyi imkanlar sağlamak,

•Üretimi kaliteli ve kolay pazarlanır hale getirmek,

•Tesisi yenilemek, geliştirmek önemlidir. Bunun için de paraya ihtiyaç vardır.

•İşverenin de bundan sonra daha iyi şartlarda yaşaması müsaade buyrulursa daha iyi olur. 

*       *       *

İşverene saldırı usuldendir. Ben de çocukken gittiğim meydan güreşlerinde zayıf pehlivanın kendisinden daha kilolu olanı yenmesini isterdim. Ama artık işçiler, sendikalar, basın, bürokrasi, hukuk teşkilatı vs. yönünden güçlü destek almakta, işveren yalnız kalıp yıpranmaktadır.

Şimdi bunu okuyunca "Onu bağlayan yok ya yapmayıversin işverenliği" diyenleri duyar gibiyim.

İşte bu o kadar kolay değil. Adam bırakacak ama bırakamıyor. Varlığını oraya kaptırmış, borçlanmış, kurtulmak istese de kurtulamıyor.

Ayrıca çok kazanmıyor olsa bile kendisine ve ailesine ayırdığı zaman ya kısıtlı ya da hiç yok.       

Ben, 60 yıllık faal hayatım boyunca ailemi üç defa tatile çıkarmak planı yaptım, ikisinde yoldan geri döndüm. Pazar tatilinin büyük bir kısmını kullanamadım. Bunlar benim süper işveren oluşumdan kaynaklanmadı. Anadolu işverenlerinin çoğunluğunun yaşantısı bu şekilde benzerlik gösterir.

Türkiye'de birçok iş yerini, sahibi, yönettiğini sanır ama kendisi, işyeri tarafından yönetilir.

*       *       *

İşçinin sorunları azalıyor, dile getiriliyor. Orada eksik var sayılmaz. İşverenler daima hedef tahtası olmuştur. Olmaya da devam edecektir.

Bu haksızlığı açmak istiyorum ama fayda sağlayacağına da inanmıyorum. Öyle bir ön yargı oluşmuş ki; kılıç yarasından beter.

İşverenden şikayetler sıralanıp duruyor. Ben de işçiden şikayet örneği vereyim:

Turhal'da fabrikayı 1965 yılında yeni aldığımız günler... 27 Mayıs darbesinin sonucu olarak fabrika batmıştı. Maaşını bile ödeyemedikleri çavuşları, işçi gibi kalmış, fabrikaya sahip çıkmış, kendisi de orada barınmış, çok akıllı, çok namuslu Seyfi Güneş isminde bir adamdı. Bana "Burada uyanık olmak gerekiyor. Çok olumsuz düşünceli insanlar var. Yaptırdığım iş için kürek dağıttım. Birisi biraz sonra elinde kırık kürekle geldi. Bir kürek daha verdim. Bir saat sonra o küreği de kırmış olarak gelip yenisini istedi. Üçüncü küreği verirken "Dikkat et, niye kürekleri kırıyorsun?" dediğimde: "Amma tuhaf adamsın Çavuş. Kırılırsa kırılsın. Babanın malı değil. Şirket malıdır." dedi.

Benim tanık olduğum olay daha ilginç:

Alaturka kiremit kesilmesi için gece bir usta ile altı kadar işçi bırakılmış. Sabah mesaisi başlamasına hayli uzun vakit var. İşçiler gitmişler. Usta da etrafı toplayıp gidecek. Benim fabrikayı gezeceğim tuttu. Ranzalara konulmuş yeni kesilmiş kiremitlerin içinde işe yarayabilecek bir tane bile yok. Ustayı çağırdım "Bunlar neden böyle?" dedim. "Bana niye soruyorsun ki? Onun çavuşu var!"dedi.              

*       *       *

İsteklerimi sıralıyorum:

•İş yerinin zararının, kendi zararı olduğu bilincine ulaşmış işçi ilk şartım.

•İşçi - işveren gerginliğini önleyen sendikacı.

•Yandaş basın daha adaletli yayın yapsın.

•Kalite ve verimlilik için el birliği oluşsun .

•Ülkenin gelişmesi işletmelerin gelişmesi ile gerçekleşir. Başarılı her iş yeri, işçi ve işveren ailelerinin mutluluk kaynağı olmakla kalmaz, ülkenin maliyesinin gelişmesine bile katkı sağlar.

Özetlersek: İşverene olumsuz yaklaşım, ülke yararını olumsuz etkiler.

En güzel günler sizlerin olsun.