Zor ve sıkıntılı bir iştir, yerel düzeyde gazete çıkarmak.

Hele de o gazetelerin benim gibi yazarları varsa, işleri tümden zordur!

Kendi ilişkilerimden dolayı biliyorum; “lay lay lom” türü yazıların dışındaki yazıları yayımlamak ya da yayımlatmak öyle sanıldığı gibi kolay olmaz. Gazetelerin yazı işleri müdürleri haklı olarak kılı kırk yarar…

Benim de “lay lay lom” türü yazılarla işim olmaz.

Ülkemizin iki yerel gazetesi, Yeni Alanya ve Çorum Haber Gazetelerinde yazıyorum.

Ara sırada da ülkemizin çeşitli il ve ilçe gazetelerinin yazı işleri müdürleri, onayımı alıp, gazetelerinde yayımlarlar yazılarımı...

Geçenlerde üç ayımı verip, Kutsal Kitabımızı taradım; Kuran-ı Kerim’de böyle yazıyor denen ancak Kuran-ı Kerimde olmayan (yazmayan) şeylerin tek tek dökümünü yaptım. Hazırladığım bu dökümü, köşe yazısına dönüştürüp, gazetelerime gönderdim.

Her iki gazetem de bu yazımı yayımlamadı, yayımla(ya)madı.

Yayımlayamadı; çünkü haklı olarak malum kesimlerden gelecek tepkilerden çekindiler.

O nedenle, üç aylık emeğimin boşa gitme pahasına da olsa hiç darılıp, gücenmedim gazetelerime.

Anlayışla karşıladım.

Gazetelerimden Yeni Alanya Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ferit Kesen, söz konusu yazımla ilgili olarak, beni arayıp; “Yazdıklarının doğruluğu konusunda hiçbir kuşkum yok. İlle de ‘basın’ dersen, basar yayımlarız ama bizi de kendini de sıkıntıya sokarsın. Bu yazı malum zihniyetli, malum çevreleri rahatsız eder, o malum çevrelerde, malum yöntemleriyle bizi rahatsız ederler. Sen de uygun görürsen yayımlamayalım bu yazıyı ağabey…” dedi.

Gazetemi sıkıntıya sokmamak açısından, “tamam, yayımlamayın…” dedim.

* * *

Bunları şunun için yazıyor, şunun için dillendiriyorum.

Yıllardır yüce dinimiz İslamiyet’e, kendi çıkarları doğrultusunda, olmadık hayali ayetler ekleyip, çıkararak; kendilerine çıkar sağlayan güruhlar var bu ülkede.

Bu güruhlar, İslamiyet’le, Araplaşmayı, bilinçli olarak birbirine karıştırıp, dinimizi karmaşık hale getiriyor ve insanlarımızın kafalarını karıştırıyor.

Yarattıkları bu karışıklıktan da nemalanıyorlar.

Dahası, bu faaliyetlerini de pervasızca ve ayan beyan yapıyor(lar). Çünkü karşılarında, bunlara dur diyecek, “yanlışsınız / yanlış yapıyorsunuz” diyecek bir güç, bir kurum yok.

Hal böyle olunca da bu güruhlar, bu yüce dinle, diledikleri gibi oynuyor; karşılarına, yanlışlarını yüzlerine vurma cesaretini gösteren biri ya da birileri çıktığı anda da; insanların cehaletini ve masumiyet duygularını arkalarına alarak, o yanlışları dillendiren kişi ya da kuruma, kendilerine özgü iğrenç yöntemlerle saldırıyorlar.

O nedenle bu güruhlara hiçbir kimse, hiçbir kurum bulaşmak istemiyor.

Öyle bir hale geldik, öyle bir hale getirildik ki, doğruları söylemek suç sayılır oldu.

… …

Hani hep soruluyor ya; “Neden dünya üzerinde, kalkınmış tek bir İslam Devleti yok?” diye…

İşte bu zihniyet yüzünden yok.

Bilimle, fenle değil; bu adamlarla, bu adamların yarattığı hurafelerle uğraşıyoruz.

Tarih çöplüğü, İslamiyet’le Araplaşmayı birbirine karıştıran toplumlarla dolu.

Ancak bütün bunlar, bu güruhları durdurmuyor, daha doğru bir deyimle durduramıyor.

Sessiz, alttan ama derinden Araplaştırılıyor, adım adım irticaya doğru sürükleniyoruz.

Yani?

Yani, modern hukuku terk edip onun yerine şer’i hukuku geçerli kılınmaya doğru gidiyoruz.

* * *

Bu durum, özellikle içinde bulunduğumuz ortam nedeniyle ülke içinden yeterince fark edilmese de; yurt dışından yansız gözlerle ülkemizi izleyenlerce, rahatlıkla görülüp, saptanabiliyor.

Bunun en güzel örneği, Kazakistan’ın efsane Devlet Başkanı Nursultan Nazarbeyev’in, ezber bozan çıkışı...

Nazarbeyev diyor ki; “Üzülerek izliyor ve görüyorum ki; Türkiye Türkleri, hızla Araplaşıyor, daha doğrusu Araplaştırılıyor. Araplaşma, tüm halklar için en büyük felakettir. Tarih çöplüğü, Araplaştığı için yok olmuş halkların enkazlarıyla doludur.

İşte örnekleri…

Köklü bir kültürü olan Farslar, Arap değildi; Araplaştı ve yok oldu.
Pakistanlılar, Afganlar Arap değildir. Araplaştı…
Iraklılar Arap değil; Sümerlerin, Akadların, Babillerin, Asurların torunlarıydı, Araplaştı…
Suriyeliler Arap değil; Süryani idi Araplaştı…
Mısırlılar Arap değil; Antik Mısır medeniyetinin mirasçıları idi Araplaştılar…
Savaşçı Çeçenler Arap değildir. Araplaştılar…
Tunus Arap değil, Kartacalı Anibal’in torunları idi, Araplaştılar…
Cezayirliler, Libyalılar, Faslılar Arap değildir. Tuareg ya da Berberidir ama Araplaştılar.
Lübnanlılar Arap değil; tarihin görüp göreceği en iyi denizciler olan Fenikelilerin torunları idi; Araplaştılar.
Boşnaklar Arap değil; İslam’ı kabul etmiş Sırplar idi, Araplaştılar.
Kürtler Arap değildi ama hızla Araplaşıyorlar…

Osmanlılar Arap değildi, Araplaştılar.

Ve Türkiye Türkleri…

Türkiye Türklerinin yakın zamana kadar Araplaşmayla uzaktan yakından ilgisi yok idi. Atatürk, Türkleri Arapların elinde çekip alarak özüne döndürmüştü; ancak Atatürk’ün sağduyusuna ve öngörüsüne sahip olmayan yöneticiler, gözlerinin önünde hızla Araplaşan uluslarını görmezden gelmeye başladılar.”

* * *

Böyle diyor, Nursultan Nazarbayev…

Haksız mı?

Hızla Araplaşıyor, Araplaştırılmak isteniyoruz.

Dört bir yanımızı, Araplaşma sevdalıları sardı.

Düne kadar gizli saklı yürütülen bu tür girişimler, artık ayan beyan yapılır oldu.

Tüm dünya, bilimsel bir dil haline gelen dünya dili İngilizce üzerine yoğunlaşırken; ülkemiz anaokullarında ve hatta kreşlerde bile Arapçanın ders olarak okutulması girişimleri başladı.

Kreşlerde ve anaokullarında el kadar sübyanların başları türbanlanıyor.

Mezuniyet törenlerinde bir dönem İstiklal Marşımızın okunmasını engelleyen Kırıkkale Üniversitesi’nde İstiklal Marşımız şimdi de Arapça olarak okutulur oldu.

Profesör. Dr. Kemal Gözler,

“2010-2019 arasındaki 9 yılda; ilahiyat fakültesi sayısının 24’ten, 92’ye çıkarıldığını; ilahiyat fakültesindeki öğretim görevlisi sayısının 1120’den, 4121’e yükseltildiğini; yine ilahiyat fakültelerinde öğrenci sayısının son bir yıl içinde 6.252’den 33.202’ye çıktığını” dillendirip, soruyor;

“Batılı ülkeler, bilimin doruğuna çıkıp, uzayda cirit atarken; bunca ilahiyatçıyı yetiştirmek çok mu gerekli ve önemli?

Bu rakamlar, adım-adım irtica’ya geçişin ön hazırlıkları mı?”