Kasım ayının son gününde ailece tiyatro salonunda idik. İzmir DT (Devlet Tiyatro Ekibi) oynuyordu. İsmi bir kabadayı oyunu olduğunu çağrıştırıyordu zaten. Hiç bilgimiz olmadan gittik. Aynı saatlerde önemli bir lig maçı da olmasına rağmen salon tıklım tıklım dolu idi. Öyle ki salon kenarına tabure koydular onlar da doldu.
Öncelikle İzmir Devlet Tiyatrosuna teşekkürler. Hoş gelmişler, iyi ki gelmişler. Tabi bugün evlerindeler veya başka ilde yine oyunlarını sahneliyorlar. Başarıları daim olsun.
Oyuncuların başarılı olduğunu söylemeye gerek yok. İşleri bu. Genel olarak hepsi çok başarılı. Fakat bizim de işimiz kusur bulmak ya, buldum. Arap Abdo rolünü, bencileyin enden boydan mütevazı bir âdeme vermişler. Gerçek hayatta kabadayılığın boyutu yok ama oyunda “Kabadayı” deyince şöyle göz doldurmalıydı, sesi bas bariton olmalıydı diye düşünüyorum. “HEEEEEYT ÜLEN! VAR MI BANA YAN BAKAN?” dediği zaman milletinin kulağının zarını zangırdatmalı.
Genç kardeşimin (herhalde Emre Başar) rolüne sözüm yok ama bu sese, bu sedaya, bu kalıba, “Var mı ülen bana yan bakan?” deyince ben bile “Var ülen” der ortaya çıkarım.
Uzman değilim ama acaba; dekorun pencere, perde ve kapıları da o devri aksettirseydi daha iyi olmaz mıydı? Meselâ, sandalyeler klasik açık hava sandalyesi olsaydı veya İskilip oturağı olsaydı. Duvarlarda raf- terek olsaydı. Kenarda bir gramofon olsaydı nasıl olurdu acaba?
Kıyafetlere bir sözüm yok. Güzeldi ve doğruydu. Daha perde açılmadan sunuma salonda başlanması ve bir takdimcinin perde aralarında anlatımı iyiydi. Beni asıl şaşırtan koro idi. Bu arkadaşlar tiyatrocu mu değil mi anlayamadım. Bu tam bir profesyonel müzisyen idiler. Eğer tiyatro oyuncusu iseler böyle bir müziği başarmaları bir mucize! Şapka çıkarmak değil; ceketi, gömleği bile çıkarsak değerdi.
Farkındaydım ve bilirdim ama hiç bu tiyatroda ki kadar dikkatimi çekmemişti. Ne biliyor muzsunuz? Işık ve ışıkçı. On üzerinden on. Bu arkadaş veya arkadaşlar gelen ekipten mi, Çorum’un kadrolu elemanı mı bilmiyorum ama bu oyunda ışık kusursuzdu. Ve ışığın önemini de bu oyunda fark ettim.
Fark ettiğim diğer şeyleri de kısaca arz edeyim.
*
Ben şahsen bu oyun ile o zamanı bize yaşatmayı başardıklarını söyleyebilirim.
O zamanın halk dili ile bu zamanın halk dilinin pek değişmediği gerçeğini gördük. Bu tiyatroyu annem değil, anneannem de izlese halk ağzı konuşmaları anlardı. Ama 20 yaş altı ve uydurukça ile yetişmiş, anadili ve anneannesinin dili unutturulmuş gençler biraz anlamadı iseler bilmem.
Yine gördük ki; aydın dili ve devlet dili ile halk dili arasında ciddi fark var. O zaman aydın dili bol ağır Arapça ile dolu idi. Halk anlamıyordu. Şimdi de durum aynı. Zira bugün de uydurukça konuşan bazı aydınların dilini halk anlamıyor.
(Tıpkı daha dün biz çocukken mükemmel anladığımız siyah beyaz filmleri şimdi ki çocuklar anlamaz hâle getirildi. Atasözlerimizi anlamıyorlar. Deyimlerimiz bile değişti. Böyle giderse 20 sen sonra bu siyah beyaz filmleri bile alt yazısız anlamayacaklar…! Hâlbuki tanzimatta ve daha sonrasında gerekli sadeleştirme yapıldı ve bitti. Artık mecliste konuşulanı anlamayan ev kadını yok. Romanları ve hikâyeleri anlamayan bir ev kadını yok. Ne yazık ki şimdi de uydurukçayı hiçbirimizin anası ve babası anlamıyor. Ben de anlamıyorum. )
*
Yine gördük ki.
Her devirde külhanbeyleri, kabadayılar varmış. Her devirde mert kadınlar ve kalleş erkekler varmış. Doğrusunu söylemek gerekirse oyun bize yakın geçmişimizden bir kesiti yaşattı. Yine gördük ki Osmanlıda (gerçi bugün de durum aynıdır) Müslim ve Gayrimüslim belli iş bölümleri içinde anlaşmış, kaynaşmışlar.
*
Oyunu, Necmi ONUR kardeşimiz yazmış, Ayper ERENER kardeşimiz sahneye koymuş, Metin OYMAN yönetmiş. Teşekkürler, teşekkürler.
Bütün ekip sık sık oynayarak bizi kantolara doyurdular. Kantoları özlemişiz meğer. Oyun ile müzik arasındaki uyum çok güzeldi. Koroyu aynen oyunun içinde hissettik. Yedi usta el (öyle denir ama siz 14 bilin) gerçekten çok usta idi de; seçilen müziğe ne demeli? Bu kadar oyuna uyan bir müzik seçilir ancak! Tebrikler besteci ve koreograf Tarkan ERKAN kardeşim.
İçimden bir benzetme geldi. Şöyle diyebilirim.
Ben bu Arap Abdo oyununda, OYUNCULARIN, MÜZİĞİN VE IŞIĞIN UYUMU, tam bir eşkenar üçgen oluşturmuştu. (Eşkenar üçgen mükemmeli simgeler.)
Gelelim Çorumluya.
Çorumlu da mükemmel izledi. Eşkenar üçgeni EŞKENAR PRİZMAYA tamamlayan tepe noktası Çorumlu idi. Salonda çık çıkmadı. Hiç telefon zamladı. Pür dikkat izlediler. Her yönden takdire şayan bir geceydi doğrusu.
İzmir DT ekibine ve Çorum Devlet Tiyatrosu Müdürü ve tüm hizmetlilerine teşekkürler.