Bize özgü, Türk’lere özgü, Türkiye’ye özgü; ulusal, sağlıklı, tutarlı bir kültür birliğimiz, kültür politikamız var mı?

Yok!...

Niye yok?...

Çünkü tüm güzel hasletlerimizi, tüm güzel gelenek ve göreneklerimizi, kadın erkek eşitliğini, kadına saygıyı, doğduğumuz topraklarda, yani Orta Asya’da bıraktık.

Orta Asya’dan çıkıp, bilek zoruyla, silah zoruyla etraf coğrafyaya yayılmaya başladığımız günden bu yana; zapt ettiğimiz coğrafya halklarına, kendi kültürümüzü aşılamayı beceremedik.

Beceremediğimiz gibi; yani zapt ettiğimiz ülkelerin halklarını asimile edemediğimiz gibi, biz onlar tarafından asimile edildik.

Yani?

Yani, göçerliğimiz süresince; bünyemizin kabul etmediği, edemeyeceği kültürlerin, inançların ve yaşam biçimlerinin (özellikle de iğrenç Ortadoğu kültürü ve yaşam biçimlerinin) bombardımanlarının etkisinde kaldık.

Bakmayın siz bizim resmi tarihçilerimizin(!) yazdıklarına...

Tarihte, biz Türkler kadar asimilasyona ve soykırıma uğrayan bir başka ulus yoktur.

Fethettiğimiz coğrafyaların halklarını biz Türkler değil; fethettiğimizi sandığımız o coğrafyaların halkları, biz Türkleri kullanmıştır.

O ülkelerden, o uygarlıklardan biz Türkler değil; o ülkeler, o uygarlıklar, biz Türklerden yararlanmışlardır.

Türkleri sadece asimilasyona, soykırımlara uğratmakla kalmamışlar; halklarının, dinlerinin, uygarlıklarının, topraklarının da bekçiliğini yaptırmışlardır.

Doğal olarak da bu bekçiliklerin bedeli ağır olmuş; kraldan fazla kralcı olan Türklerin bu yanlış siyasetlerinden, en büyük zararı yine Türkler görmüştür.

Bu uğurda, nice Kılıçaslanlar, nice Genç Osmanlar feda edilmiş, nice büyük acılar yaşanmıştır...

Özellikle Arap’lar (gerektiğinde Batı’lı toplumlarla da işbirliği yaparak) Türkleri, istedikleri zaman, istedikleri gibi, istedikleri şekilde kullanmışlardır.

Sonuçta?

Sonuçta, onlar bize değil; biz onlara benzedik.

Arabesk bir toplum olup çıktık. Şimdi her telden çalıp, her sesten oynuyoruz.

Geleneklerimiz, göreneklerimiz, kafa yapımız her bir şeyimiz arabeskleşti.

En acısı dilimizi kaybettik.

Kardeş kardeşin dilini anlayamaz oldu.

Duygularımızı, hazlarımızı, zevklerimizi; kısacası ortak kültürümüzü ve ortak değerlerimizi yitirdik.

Kan bağlarımız olan Orta Asya’daki kardeşlerimizi öteleyip, dahası dışlayıp; hiç olmayacak halklarla, yapay bağlar oluşturmaya çalıştık ve çalışıyoruz.

Kültürümüzü geliştirmek ve yaymak bir yana; kültürümüzün ve ortak değerlerimizin yabancı kültürler tarafından boğulmasına çanak tuttuk. Tutmaya da devam ediyoruz...

Bunca saldırıdan, örselenmeden ve yıpranmadan sonra; şimdi de dikiş tutturamıyoruz.

“Sağlıklı ve tutarlı bir kültür politikası” oluşturup, geliştiremiyoruz.

Yılların verdiği tahribatı onarmak mümkün olmuyor.

Hoş zaten onarmak, düzeltmek için; ciddi bir çaba da göstermiyoruz.

Arabesk toplumumuzun; anneleri, babaları, öğretmenleri, yöneticileri, bürokratları ve siyasetçileri de arabesk olduğu için; herkes hayatından memnun...

Kimse çevresinde olup biteni görmüyor, duymuyor. Görse de, duysa da; görmezden, duymazdan geliyor...

Her alanda düzeysizlik aldı başını gidiyor...

Herkes sadece bugünü ve “kendi yarınları” için yaşıyor.

Gelecek kuşakların yarınları; kimsenin umurunda değil...

Eğitimsiz gençlerimizin, eğitimsiz insanlarımızın; fiziksel hastalıklara olduğu gibi, sosyal hastalıklara karşı da bünyesi zayıf.

Bünyesi zayıf olduğu için her tür kullanıma müsait bu güruhun, çıkar odaklarınca nasıl kullanıldığını görüyor, üzülüyorsunuz.

Eğitimsizliği nedeniyle, deyim yerindeyse nereye çekseniz oraya gidecek bu güruh 25 – 30 kişilik gruplar halinde gazetecilere, aydın din ve bilim insanlarına saldırtılıyor.

Bu bugünün işi, bugünün rezilliği değil; geçmişten, geliyor.

Eğitime önem vermediğimiz, eğitmediğimiz, eğitilmediğimiz sürece de; bu seviyesizlik, sürüp gidecek...

Pekiii... yakın bir erimde, insanlarımızı eğitebilme şansımız var mı?...

Bu sosyal yapıyla, bu demokrasi anlayışıyla, bu seçmen yapısıyla o da mümkün değil maalesef...

Yani?

Yani, “ne olacak bu ülkenin hali” muhabbetine devam...