(Tam 15 yıl öncesinden, Abdullah Öcalan’ın yakalandığı yıllardan bir yazı…) 01.03.1999

Adamın soyadında karakteri belirleniyor, ÖCALAN!
İşte işin başlangıcı buradan geliyor. Ne zaman TV ekranlarında Apo’yu görsem midem ağzıma geliyor. Yakalandığını Sayın Ecevit'ten duyunca hem alkışlıyor, hem de odanın içinde dolaşıyordum. Tilki, dönüp dolaşıp geleceği yeri bulmuştu…
Sonraki günler TV’lerde gördük, şerefli Türk ordusunun bağrından çıkan aslanlar (öküzü kulağından tutup çifte koşarlar ya) aynen öyle alıp getirdiler. Hakikaten müthiş bir olay böylesini filmlerde görsek palavra diye düşünürdük. Böylesi ancak rüyada görülür, sonra da rüyalar gerçek olsa diye düşünür insan.
Sizi kutluyoruz kocaman yürekli aslanlar. Size saygı, size övgü, size şükran, şükran. Mutluluklar diliyoruz sağ olun, var olun.
Bu memlekette, Kürt Reisi Cumhurlar mı olmadı? Başbakanlar mı? Paşalar mı olmadı? Bu gün meclis başkanı, Diyanet işleri başkanı Kürt değil mi? Biz bin yıldır beraber yaşadık, kardeşiz yine de yaşayacağız.
Bu adam, bence Türk'ten çok Kürt düşmanı, asıl zararı onlara verdi. Dağdaki kandırılmış fidan gibi gençlere baktıkça hep böyle düşündüm. Yakalandığında söyledikleri, Türk bayrağının önünde arsızca poz vermesi, şerefsizliğin, onursuzluğun, tükenmişliğin böylesine hiç rastlanmamıştır.
Bir hayal ve heves uğruna bu yapılır mı? Bundan baş değil ...... bile olmaz! Uyuşturucunun pençesine attığı yüz binler, kandırılıp dağa çıkarılan genç kızlara yapılan tecavüzler, ne olacak bu yavrular? Bu ahlaksızla yüzleştirilmeyecek mi?.
Avrupa şimdi de, Apo insan haklarına göre yargılanmalı diye işlerimize karışmaya kalkıyor (insan olmayanın insan hakkı mı olurmuş?) 35 bin insanın kanı akarken insan hakları Avrupa’da yok muydu?
Bir tarafta kara para için alnına kara mühür basanlar. Bir tarafta 300-500 milyon maaşla kırmızı bereli aslanlar. Bir tarafta bir evladını şehit vermiş ikincisini davul zurna ile askere gönderen analar babalar. Bir tarafta dondurucu soğukta dağdaki kardeşi kardeşe vurduran hayâsızlar. Bir tarafta oda sıcak oldu diye pencereyi açan israfçılar.
Hikmetinden sual olmaz yarabbi, hiçbir devletin ve de göklerin bile kabul etmediği bu vahşiyi toprak nasıl kabul edecek bilemiyorum?
Bu müptezel adam için idam ile ölmek bir kurtuluştur. Bu ona layık değil. Onu asla değişim ve indirimi yapılamayan müebbet hapse mahkûm etmeli. Şehitlerin ruhu, mazlumun ahı onu her gün bin defa öldürmeli. Gözleri görmez olup, kanserin pençesinde öyle sancı çekmeli ki, beni öldürün diye doktorlara yalvarmalı ölümü didik, didik aramalı. Öküz vücudu 35 bin kişi öldürdüğü için 35 kiloya düşmeli.
Ateş düştüğü yeri yakıyor. Bunu şehit yakınlarına anlatmak o kadar zor ki, yüce Allah’ın adaleti her şeyin üstünde ve adım, adım tecelli ediyor.
Türk ordusunu, MİT'i, Devletimizi, Hükümetimizi, Milletimizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Hayırlı olsun.
Saygı ve sevgilerimle.