"Adeta sihirli bir el, Mustafa Kemal'i tanımayalım diye çaba harcadı" diyen yazar Yılmaz Özdil, büyük bir iddiayla Atatürk'ü anlatan bir kitap yazdı ve bugünlerde yayınlandı.

Herhalde çok ilgi çekecek olan ve de "Türkiye'nin kurtuluş reçetesi, Mustafa Kemal'in hayat hikâyesidir" diyerek yazılan biyografi ağırlıklı bu kitabın adı özellikle "Mustafa Kemal" konuldu.

-Nitekim tam 95 yıl oldu; ne Cumhuriyet anlatılabildi bu ülkede, ne cumhuriyeti kuranlar.

Ve de 95 yıldır ne Atatürk anlatılabildi bu ülkede, ne de Atatürkçülük.

-Mustafa Kemal'i yazmayan, anlatmayan yazar kalmadı...

-Heykeli dikilmedik, büstü konulmadık, resimleri asılmadık yer kalmadı...

-Şiirler yazıldı, köşeler yapıldı, rozetler dağıtıldı...

-Ama anlatılamadı Atatürk, anlatılamadı Atatürkçülük yani Kemalizm.

-Ve de 95 yıldır laiklik de anlatılamaz oldu bu ülkede.

* * *

Önce fotoğrafa bir bakalım:

Kemalizm bu toplumun yapıştırıcı gücü ise farklılıkları bir arada tutan, farklılıkların birlikte yaşayabileceği çözümler üreten bir zenginlik olarak görülmeliydi. Ama olmadı. olamadı!

Çünkü:

"Ben, miras olarak hiçbir ayet, hiçbir doğma, hiçbir kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır..." diyen Atatürk, bir "tabu"ya dönüştürülür oldu.

-Kavgasının, hedefinin ve düşünsel birikiminin toplam ifadesi olan Kemalizm, yalnız 1930 söylemleriyle dondurulur oldu.

-Ve Kemalizm, bugünün Türkiye'sini okuyamaz hale getirilir; Anıtkabir, bir ağlama duvarına çevrilir oldu.

-Ve de bu ülkede nasıl ki İslam, kutsal bir şemsiye gibi kullanılıyor ise Atatürk ve Atatürkçülük de popüler bir şemsiye gibi kullanılır oldu.

Yani nasıl ki dini, dini şemsiye gibi kullananlar bitirir olduysa, Atatürk'ü de Atatürk'ü şemsiye gibi kullananlar bitirir oldu.

* * *

Sonuçta öyle olundu ki;

-Atatürk adına darbeler yapıldı; Atatürkçülüğü kurtarma adına toplum susturuldu.

-Atatürkçülüğün temel karakteri "tam bağımsızlık" iken, Atatürkçülük adına ülke toprakları Amerikan ve NATO üsleriyle dolduruldu.

-Ve buna itiraz eden ve Samsun'dan Anıtkabir'e "Mustafa Kemal yürüyüşü" yapan bir kuşak imha edildi. Yani 68 kuşağı...

İşte bunun için diyoruz ki, galiba bu işte bir sakatlık var!

-Evet, ya Atatürk'te ve Kemalizm olarak sunulan ideolojide bir sakatlık var, ya bunları anlatanlarda...

-Ya da bu sakatlık Atatürkçü gözükenlerde...

-Öyle ki, Atatürk dönemini diktatörlük olarak suçlayan Ekmeleddin İhsanoğlu, 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimi için Atatürkçü parti CHP'nin adayı olarak sunuldu.

Ve de itiraz edenlere, " tıpış tıpış gidip oy vereceksiniz" denildi.

Oysaki cumhurbaşkanı adayı olan Ekmeleddin İhsanoğlu, 20 Temmuz 2014 günü Menderes'in mezarı başında "Adnan Menderes ve arkadaşları olmasaydı, Türkiye hiçbir zaman mutlakiyetten, diktatoryadan ve totaliter rejimlerden kurtulamazdı" demişti.

* * *

Galiba yazıyı noktalamak için konunun bir başka yönüne de değinmek gerekir.

-Öncelikle bilinmelidir ki, Kemalizm bir sınıf mücadelesi değil milli bir mücadeledir. Atatürk de bu mücadelenin önderidir.

-Bu nedenle Kemalizm'i sınıf mücadelesi sanmak, sınıf mücadelesini Kemalizm sanmak büyük bir yanlışlıktır.

Özellikle böyle bir yanlışa düşmemek gerekir.

Ve sonuçta:

Yapacağını yapmış, söyleyeceğini söylemiş ve "Benim manevi mirasım bilim ve akıldır" demiş olan bu ülkenin kurucusunun adı, yine bir şemsiye gibi kullanılır mı?

Ve de özellikle büyük bir iddia ile yazılmış "Mustafa Kemal" kitabı, yeni bir bakış yaratır mı? Bilemiyorum.