Çok az sayıda insanın bildiği, dünyayı gözler önüne sermesi bakımından kitabı ilginç buldum. Ama Türkiye’de müşteri bulamamış.

Yazardan mı yoksa çevirmen Özgün Şulekoğlu’ndan mı kaynaklandığını bilmediğim okuma zorluğu var. Kitap 2010 yılında ülkemizde yayınlanmış.

Yazar "Batı Terörü ve Propagandası" isimli kitabında sömürge sahibi ülkelere ve ABD’ye haksızlıklarından dolayı kızgınlıklarını anlatıyor ve bize uygun gelen görüşlerini sergiliyor.

Kendisi Çek asıllı ama ABD vatandaşı kimliğini taşıyor ve dünyayı dolaşmak için gerçekleştirdiği gezilerinden kalan zamanını birleşik devletlerde geçiriyor.

Kitaptan bazı pasajları sunmak istiyorum:

•ABD’nin en kötü alışkanlıkları bile, günümüz sömürge topraklarındaki nüfusun %20, 50 ya da Fransa’nın 17. yüzyılda Grenada istilasındaki gibi %100’ ünü yok etmeyi becerememiştir.

Edoardo Galaeno, “Latin Amerika’nın Kesik Damarları” kitabında şöyle yazmıştır: “İneğin sahibi İspanya idi, ama sütü Avrupa içti.”

teyit edilmemiş kitle imha silahlarına yönelik söylentilerle Irak işgal edilirken ABD, İngiltere, Fransa ve Rusya gurur duyarak oturdukları kitle imha cephaneliği ile dünyaya nasıl güven verebilir? Geçmişte, çok da uzak olmayan bir geçmişte, bu dört ulus, düzinelerce ülkede katliam yapmıştı. Peki onlara kainatın hakimi olma emrini kim verdi?

•Adına “Ortaklık”, “İşbirliği” ya da ne isterseniz onu deyin, sonuç her zaman aynı kalmaktadır: Tek bir ülke değil, bir grup batılı ülke tarafından dayatılan dünya diktatörlüğü. ABD, günümüz dünya diktatörlüğünün tek başına sorumlusu değildir. Ancak en çok göz önünde olduğu doğrudur.

•Gele gele geldik zurnanın zırt dediği yere…

Singapur’ da bir jazz klubü sahibi olan We Gee’nin şöyle bir teorisi var:

“Avustralyalılar, İngiliz ve diğer Avrupalılar buraya geliyorlar ve buraya dayanamıyorlar. Çünkü burası onların zihnindeki Asya ön yargısını paramparça ediyor. Onlar gelişmemişlikleri görmek istiyorlar. Böylece kendilerini daha güvende ve üstün hissediyorlar. En sevdikleri yerlerse Vietnam ve Kamboçya.

Singapur’ da geçirdikleri iki günün sonunda en iyi toplumsal düzene, şehir planlamasına, temiz, güvenli sokaklara ve mükemmel toplu taşıma sistemine sahip olduğumuzu anlıyorlar. “Bu Çinliler, Malaylar ve Hintliler nasıl oluyor da böylesi yüksek bir yaşam standardına erişebiliyorlar? Bunun altında mutlaka bir şeyler olmalı.” düşüncesine kapılıyorlar. Sonra da bize vurmaya başlıyorlar.

ortalama bir beyaz Avustralyalı için, kendisininkinden daha zengin bir Asya ülkesinin varlığı kabul edilemez.

*

Helal olsun sana We Gee!

Adam sanki seneler sonra Antalya’da Barack Obama’lı, Putin’li G-20 toplantısında oluşacak gelişmeleri görerek “Nasıl oluyor da Türkiye bu duruma ulaşabiliyor?” diye şaşırıp, hınçlarından, terör odaklarını ülkemize yönlendirip, vurmaya başlayacaklarını, oluşmadan tarif ediyor. Bu çok ilginç. Unutmayalım.

Kitabın son üç paragrafı şöyle:

“Ancak Batı - Avrupa, Birleşik Devletler ve büyük oranda Avustralya inkâr içinde yaşıyor. Dünyanın büyük kısmına yürüttükleri ve yürütmekte oldukları katliam gerçeğini asla tam olarak kabul etmediler. Hala zenginler, başkalarının kanı ve emeği ile yaşadıkları için çok zenginler. Hala imparatorluk durumundalar, sömürgecilik kültürüyle birleşmiş tek bir imparatorluk.

Bu kontrol kültürü ortadan kalkmadıkça yeryüzünde barış ve gerçek bir uzlaşma olmayacak. Bunun ortadan kalkması için tek yol gerçeklerle yüzleşmekten, geçmişi hatırlayıp gün ışığına çıkarmaktan geçiyor.

Gerçekleri söylemek dünyayı bilenlerin ve yeryüzünde yaşayan insanların acısını anlayan insanların sorumluluğudur. Bedeli ne olursa olsun dürüst her cümleyle, bilmem hangi ayrıcalık ortadan kalkacaksa kalksın gerçekleri söylemek. (İmparatorluğun kindar olduğu doğrudur.) Gerçekleri iktidara karşı söylemek. Çözümün değil, sorunun bir parçası oldukları için, içinde yaşadığımız dünyadan onlar da sorumlu oldukları için basın – yayından akademiye kadar var olan kurumları bir kenara itmek! Egemen ülkelerdeki insanlar hariç herkesin bildiği şeyi tekrar eden birçok ses tek bir ağız olup “J’accuse (“Suçlusunuz”)” dediğinde, şu an dünyaya egemen olan yanlışlar düzelebilir. Ancak olabildiğince çok ve gerçekten bir olmuş sesler birleştiğinde. Kararlılık ve cesaretle!”

* * *

Yazarımızın son birkaç cümlesinde meramını anlatmakta zorlandığını düşünüyorum. Yazarımızın yukarıdaki paragrafta dile getirdiği “Gerçekleri söylemek dünyayı bilenlerin ve yeryüzünde yaşayan insanların acısını anlayan insanların sorumluluğudur. Bedeli ne olursa olsun dürüst her cümleyle, bilmem hangi ayrıcalık ortadan kalkacaksa kalksın gerçekleri söylemek.” sözünden hareketle bir şeyler eklemek istiyorum.

Yıl 2016…

Yer Birleşmiş Milletler Genel Kurulu.

BM üyesi ülkelerin devlet başkanları tek tek söz alarak dünyada yaşanan başta göç krizi olmak üzere çatışmaların sona ermesi, Suriye, Filistin vs. dünya ülkelerinin karşı karşıya oldukları sorunların bir an evvel çözülmesini içeren endişe ve üzüntü bildirmekten öte gitmeyen başka yapabilecekleri hiçbir şey yokmuş gibi, fiyakalı vicdanlı konuşmalar gerçekleştiriyorlar.

Bu toplantıya katılan Sayın Cumhurbaşkanımız da mülteci krizinden, Suriye'de yaşanan gelişmelerden, Irak'tan ve Filistin'den söz ediyordu. Sayın Cumhurbaşkanımız söz etmekle de kalmayıp BM’nin kendi evinde o daimi 5’linin yüzüne söylediği “Dünya 5'ten büyüktür.” sözünde BM’nin yeniden reforme edilmesine yönelik inancını açık yüreklilikle söylemesi, Mültecilerin sınırlarından girmemesi için köşe bucak kaçan, bahaneler üreten ülkelere: “Dünya, Batı bu insanları almayabilir, ama biz alacağız. Çünkü insanız.” demesi, "Dünyayı 5 ülkenin iki dudağı arasına mahkûm edemezseniz." diye konuşması BM’de yüzlerin asılmasına neden oluyordu. Belki de Sayın Cumhurbaşkanımızın bu sözleri gözlerinin içine baka baka söylemesi onlar için sinir bozucu geliyor olmalı. Son yıllarda karşı karşıya kaldığımız ve yaşadığımız her şeyin sebebi biraz da bu olsa gerek diye düşünüyorum.

Taraflardan biri “Hem suçlu, hem güçlü” ise çözüm son derece zordur. “İnsan Hakları”, “Demokrasi”, “Hukuk” vs. Bunlar ince, güzel, yaşantıyı hoş kılan şeyler. Sömürge sahibi olmakla bu asil şeylerin sahibi olmak bir arada nasıl bağdaşıyor?

ANLAYAMIYOOORUM.

En güzel günler sizlerin olsun...