Yine gündeme oturdu. Yine gündemi belirler oldu.

Andımızın kaldırılması; o dönem Başbakan olan Erdoğan’ın, 30 Eylül 2013 günü açıkladığı “Demokratikleşme Paketi”nin önemli bir parçası idi.

Ve gerekli değişiklik yapıldı. Resmi gazetede yayınlandı. 8 Ekim 2013 gününden itibaren okunması ve okutulması sonlandı.

Ama bu oluşum, büyük bir tartışma yaratmıştı. Ve de o günlerde:

Erdoğan, “Ant uygulamasının, Cumhuriyetin temelleriyle uzaktan yakından ilgisi yoktur” demiş, Hitler ve Stalin dönemlerine vurgu yapmıştı.

Kılıçdaroğlu, “Asıl yasaklamak istediği ‘Türküm'. Bunu söyleyemiyor” demişti.

Bahçeli, “Başbakan Erdoğan, Türklüğe savaş açmıştır” demişti.

Aslında genel anlamda, Kürt kimliğine verilen bir taviz olarak görülmüştü.

O halde “Andımız” neyin nesiydi? Kim yazdı, nasıl yazıldı? Bir bakmak gerekti.

Ve de niçin kaldırıldı? Bir sormak gerekti.

***

Ezbere okuyamasa da 83 milyon insan bilir bu andı. “Türküm, doğruyum, çalışkanım” diye başlar, “Ne mutlu Türküm diyene” ile biter.

Zamanın Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip tarafından yazılmıştır.

Dr. Reşit Galip 1932 yılında Milli Eğitim Bakanı olmuştu. Görevi 13 ay sürmüştü. 1934'te ölmüştü.

Atatürk'e yüksek sevgisi vardı. Türkçülük duyguları çok yüksekti. Öyle ki, bu yüksekliğin dozunu biraz kaçırır olmuştu.

Nitekim 1932 yılında, “Birinci Tarih Kongresi”nde ilginç bir Türk tanımı yapmıştı.

“Türkler uzun boylu, beyaz simalı, düz veya kemerli ince burunlu, muntazam dudaklı, çok kere mavi gözlü ve göz kapakları çekik değil, ufki açıdan beyaz ırkın en güzeli, A grubu kan gibi uzvi (organik) özelliklerle; medeniyet, kahramanlık, sanat yeteneği gibi sosyal özellikleriyle tanınır” diye tanımlamıştı.

Herhalde bu tanım, Dr. Reşit Galip'in arzuladığı bir Türk tipinin tanımıydı.

***

Reşit Galip, 1933 yılının 23 Nisan günü Çankaya Köşküne gelir.

“Sabahleyin ilk bayramlaşmayı kızlarımla yaptım. Onlara bir şeyler söylemek istediğim vakit, bir ant meydana çıktı. İşte Cumhuriyetimizin 23 Nisan çocuklarına armağanı bu ant” der ve Atatürk'e sunar.

Ant beğenilir. Talim Terbiye Kurulunun 10 Mayıs 1933 tarihli genelgesiyle, bütün okullarda okunması zorunlu kılınır. 1972'de ve 1997'de üzerinde bazı sözcükler değiştirilir, eklemeler yapılır ve bugünkü bilinen şeklini alır.

Ama içten içe sakıncalı ve gereksiz bulunur. Ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinde bir düzenlemeyle 2013’te okunmasına son verilir.

Cumhuriyetin ilk 10 yılında bir ant yoktur. Bu ant ise 1933-2013 arasında 80 yıldır okunmuştur. İtirazlar da olmuştur. Özellikle farklı etnik yapılardan itirazlar yükselmiştir.

Ancak; Türkiye'deki olağanüstü bir hamaset nedeniyle bazı milli konular, açık ve net tartışılamamıştır. Andımız da bunlardan biridir.

***

Asıl amacı milli duyguları yükseltmek olarak sunulan ve 80 yıldır okunan andın, milli duyguları yükseltip yükseltemediği de tartışılır olmuştur.

Çünkü amaçlanan yükselmiş ya da yükseltilmiş milli duygu:

-Ülkede bir iç barış sağlayamamıştır.

-Bölünme tehlikesi gibi bir korkuyu yok edememiştir.

-Farklı etnik ve farklı inanç gruplarının, barış içinde yaşayabileceği bir Türkiye’yi inşa edememiştir.

-Ve ülke topraklarına yerleştirilen ABD ve NATO üslerine “hayır” diyememiştir.

Diyebilen ve karşı duran “68 kuşağı” idi, onlar da darbelerle imha edilmiştir.

***

İktidarın andımız karşısındaki duruşu, elbette bir tartışma yaratmıştır.

Çünkü referansı İslam olan ve 19 yıldır devleti yöneten iktidar, Cumhuriyetle hesaplaşır görünmüştür.

Ama Türkiye siyasetinin, milli konulardaki samimiyeti de hep tartışılır olmuştur.

Çünkü Türkiye sosyolojisi, okunmamış ya da okunmak istenmemiştir.

Çünkü milli konular, siyasi besin gibi kullanılmak istenmiştir.

Oysaki Cumhuriyeti siyaseten ve sosyolojik olarak tıkayanlara, Atatürk'ün şu sözleri çok net bir yol gösterici idi:

“Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve bilimin gelişimini inkâr etmek olur” demişti.

Demişti ama bu sözler bizde bir duvar yazısı olarak kalmıştı.

Sonuç olarak diyebiliriz ki;

Her ne kadar Avrupa ülkelerinde, Yunanistan'da, Bulgaristan'da bir “ant” yoksa da bizim neden bir “andımız” olmasın?

Özellikle de günümüz Türkiye gerçeğini okuyabilen, barış, birlik ve özgürlük mesajı veren bir “andımız” niçin olmasın?

Peki, şimdi ne oldu ne olacak ya da ne olmalı? Yarın…