Türkiye, salt içerde millet nezdinde değil uluslararası ilişkilerde “sıfır sorun” derken sıfır itibar rütbesine düşürülmüştür.
İşte bir odatv’nin haberi…
Türkiye, Suriye politikasında büyük başarısızlık yaşarken ABD ve Rusya öncülüğünde toplanacak Cenevre 2 Konferansı’nda Türkiye dışlanırken Konferansa PKK katılmaktadır.
Gelişmeyi PKK’dan bilgiler veren ve Washington’da yaşayan gazeteci Mutlu Civiroğlu şöyle aktarmıştır.
“KDP ile PKK arasında görüşmeler ve ortaya çıkan atmosfer özellikle Rojava’da büyük sevinç yaratmış durumda. PKK ve KDP arasındaki mutabakata göre Rojava’yı olası Cenevre Konferansı’nda tek bir heyet Yüksek Konsey adına temsil edecek. Bu, aralarındaki farklılıklara rağmen Kürtlerin uluslararası önemli platformlarda bir araya gelebileceğini gösteriyor.”
Bir paralel devlet de Ege’de…
Gazeteci Ahmet Takan’ın Eski Milli Savunma Bakanlığı Genel Sekreteri emekli Kurmay Albay ile yaptığı görüşmede öğrendikleri ise şöyledir.
“Paralel devlet var mı? Evet var. Türkiye’nin bir kısım toprakları 2004 yılından beri işgal altında ve bu topraklar 10 yıldır paralel devlet; Yunanistan tarafından yönetiliyor. İzmir’in Koyun Adası ile Venedik Kayalıkları. Aydın’ın Hurşit, Fornoz, Eşek, Nergizçik, Bulamaç Adaları. Muğla’nın Kalolimnoz, Keçi, Sakarcılar, Koçbaba, Ardacık Adaları ile Girit Adası’nın etrafındaki 5 Türk Adası, 2004 yılından beri tam 10 yıldır Yunanlı Vali ve Yunanlı Belediye Başkanları tarafından yönetilmektedir.”
Ergenekon tertibiyle başlayan ve başta Balyoz davası olmak üzere kumpas davaların tümünde Deniz Kuvvetleri hedefe oturtulmuştur.
Tüm kumpas davalarda Deniz Kuvvetlerinin 40 Amirali ile çoğu sınıf birincisi deniz kurmay albay olan 400 subayı hedef alınmıştır. 09 Ekim 2013 tarihinde Yargıtay 9’uncu Dairesi’nin Balyoz kararı sonunda, toplam 37 karacıya karşılık 33’ü Amiral 134 denizcinin, ağır hapis cezaları alması “manidar” değil midir? Aynı Yargıtay’ın onayladığı I. Askeri Casusluk davasının 41 hükümlüsünün dörtte üçünün denizci olması, tertibin ne denli derin bir stratejiyle yapıldığını göstermektedir.
Balyoz’un ilk tutuklamalarından, (24 Şubat 2010) üç ay önce yayımlanan AB Türkiye İlerleme Raporu’nda, yer alan “Deniz Kuvvetleri Doğu Akdeniz’de Rumlar adına sismik araştırma yapan araştırma gemilerini rahatsız ediyor” ifadesi küresel çetelerin her şeyi nasıl önceden tasarlayarak, taammüden yaptıklarının işaretidir.
Mavi Marmara’ya İsrail SAT komandoları çıkarken, Deniz Kuvvetlerinin İskenderun’daki en büyük kara birliğine PKK’nın yaptığı büyük çaplı bir baskının anlamı şu şekilde okunmalıdır. İsrail, Türk Hükümetine Doğu Akdeniz’den uzak dur mesajı vermiştir.
Bu arada Doğu Akdeniz’deki doğalgaz kaynaklarına İsrail, Rum kesimi ve ABD şirketi üçgeninde el konurken Türkiye seyirci kalmıştır. Ordusuna düşman olanın yapacağı budur işte.
İsrail ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin, 13-14 Şubat 2014 tarihlerinde birleşik bir deniz tatbikatı yapacak olması ve tatbikata 40 İsrail savaş uçağının katılması son derece önemlidir. Tatbikatın tarihi ise ne tesadüf Balyoz kumpası toplu tutuklamalarının tam üçüncü yıldönümüne denk düşürülmüştür.
E tipi ile F tipinin “kana kan” görüntülü, “cambaza bak” çatışmasında Güneydoğu’da oluşan PKK/KCK paralel devleti yanında Ege’de 2004’den beri adalarımızı işgal eden Yunan paralel devleti de kapı kulu medya ve majestelerinin muhalefeti sayesinde Türk milletinden saklanmaktadır.
Paralel devlet cennetine dönüştürülen Türkiye’de Türk Devleti için kayıp ilanı vermek mi gerekiyor?
Bütün bunların Anayasal suç olduğunu, eski bir ifadeyle “Anayasa’nın tağyir, tebdil ilga” edildiğini söylemek için hukukçu ve/veya siyaset bilimci olmaya gerek var mı dersiniz?