Bu sorun, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 1 Şubat Pazartesi günü, “Yeni bir anayasayı tartışma vakti geldi” çağrısıyla gündeme düşmüş oldu.
Oysaki 2011 seçimlerinde tüm partiler, “yeni bir sivil anayasa” vaat etmişti.
Ve 19 Ekim 2011 günü “Anayasa Uzlaşma Komisyonu” kurulmuştu. Hem de AKP, CHP, MHP ve HDP’den, oy oranı ve meclisteki sayısına bakılmadan 3’er milletvekili ile… 
TBMM Başkanı Cemil Çiçek'in başkanlığında 2 yıl çalışılmış, ancak 59 maddede uzlaşılmış, 2013 yılı sonunda çalışmalara son verilmişti.
Yeni anayasa, 2016’da yine gündeme gelmişti. Yine “Anayasa Uzlaşma Komisyonu” kurulmuş. Ama başkanlık ve parlamenter sistemi kavgası ile dağılmıştı.
Ve 11 Kasım 2020 günü, Ümit Özdağ’ın “İYİ Parti, CHP, Saadet Partisi ve HDP yeni bir anayasa çalışması yaptı” sözleri üzerine, Kasım ayı boyunca da bu konu tartışılmıştı. 
***
Aslında anayasalar, 1789 Fransız İhtilalinin açtığı kulvarda, dolgusu insan hakları ve laiklik gibi fikirler olan ulus devletlerin inşasıyla gündeme gelmişti.
Elbette bu olgular, çok uluslu Osmanlı devletini de oldukça etkilemiş, anayasal bir sistem seslendirilir olmuştu. 
Nitekim 1808’de Sened-i İttifak’la başlayan…
1839’da Tanzimat Fermanı ile devam eden…
1856’da Islahat Fermanı ile şekillendirilen…
Ve 1876’da ilan edilen Kanûn-i Esasi ile de meşrutiyet dönemleri boyunca, olgunlaştırılan anayasal bir süreç yaşanır oldu.
Ve de Cumhuriyet dönemini kapsayan 4 anayasa yapıldı.
1921 anayasası, kurtuluş savaşının sıcak günlerinde yapılmıştı.
1924 anayasası, Cumhuriyetin kuruluş heyecanı içinde yapılmıştı.
1961 ve 1982 anayasaları ise ordunun gölgesinde yapıldı. Bu nedenle darbe anayasaları olarak da adlandırıldı.
Elbette bunların içinde en çağdaş olanı 1961 anayasası olmuş, burjuva özgürlüklerin önü açılmış, devlet yeniden dizayn edilmişti.
***
Ve bugün, “yeni bir anayasa” gündeme getirilir oldu.
Bahçeli, “Türkiye'nin yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğu açıktır” dedi.
Kılıçdaroğlu, “Bu tartışmayı başlatabilmeniz için öncelikle var olan anayasaya uymanız gerekir” dedi.
Akşener, “Yine bir yün yumağı attılar” dedi.
Karamollaoğlu, “Mevcut anayasaya uymayan bir kişinin davetine nasıl güveneceğiz?” dedi.
Ve HDP Eş Başkanı Mithat Sancar ise “1921 Anayasası ilham kaynağı olarak değerlendirilebilir” dedi.
Ama Demirel, Özal ve Erdoğan’ın ısrarla istediği başkanlık sisteminden vazgeçilir, parlamenter sisteme dönülür mü, bilemiyoruz.
Siyasi liderlerin açıklamalarında ise ortak bir adımın işaretini hiç göremiyoruz.
***
Yine de denilebilir ki, tüm yasalar kaynağını Anayasa’dan aldığına göre:
Eğer, siyasetin gölgesinden kurtulup “bağımsız ve tarafsız bir yargı” oluşacaksa…
Eğer, “kuvvetler ayrılığı” tam olarak tanımlanıp uygulanacaksa…
Eğer, “din eğitimi” isteğe bağlı ve seçmeli olacaksa…
Bu anayasaya verilecek cevap, “evet” olacaktır.
***
Eğer, evrensel ölçülerde “düşünce özgürlüğü”  sağlanacaksa…
Eğer, evrensel ölçülerde “inanç özgürlüğü” gerçekleşecekse…
Eğer, “denetlenebilen bir devlet yapısı” inşa edilecekse…
Elbette bu anayasaya, “evet” denilecektir. 
***
Eğer, “farklı kimlikler” kendini anayasa içinde bulacaksa…
Eğer, gerçek anlamda sosyal bir devletin temeli atılacaksa…
Eğer, siyasi partiler kapatılma tehdidi altında yaşamayacaksa…
Özet olarak korkuları ve endişeleri giderilmiş bir Türkiye inşa edilecekse…
Verilecek cevap “evet” olacaktır.
***
Eğer, halkıyla barışık bir devlet olunacaksa…
Eğer, üniversiteleriyle barışık yaşanacaksa…
Eğer, konuştukları için devletten korkulmayacaksa…
Ve de yazanlar, yazdıkları için cezaevlerine doldurulmayacaksa…
Elbette cevap, “evet” olacaktır.
***
Eğer, “kurucu değerlerin ruhu” anayasaya yansıyacaksa…
Eğer, anayasa hazırlığında “siyasi önyargılar” yıkılacaksa…
Eğer, “laiklik ve cumhuriyet değerleri” aşındırılmayacaksa…
Ve de eğer, gerçek bir “toplumsal sözleşme” olacaksa…
İşte böyle bir yeni anayasaya “evet” denilecektir.
İşte o zaman, dolgusu hukuk, demokrasi ve insan hakları olan “çağdaş ve sivil bir anayasa” yapılmış olacaktır.