“Beni de bir ana doğurmadı mı? Türk anaları

daha nice Mustafa Kemal’ler doğurur.”

Mustafa Kemal ATATÜRK

 

Anne Jarvis’in annesi Ann Maria Reeves Jarvis’ten söz etmeliyiz önce…

1832 ile 1905 yılları arasında yaşamış olan Ann Maria Jarvis, Virginia eyaletinde öğretmenlik yaparken işçilerin sağlığı ve iş güvenliği iyileşsin diye mücadele eden bir insandır. 

Amerikan iç savaşı sırasında, her iki tarafında yaralılarına bakmaları ve ihtiyaçlarını gidermeleri konusunda anneleri teşvik ve organize etmiştir. Savaş bittikten sonra annelerin daha aktif ve daha sosyal olmaları konusunda bir kampanyayı yürütmüş ve günümüzün “Anneler Günü” anlayışının tam tersine “Anne Çalışma Günü” ilan edilmesini istemiştir. Çünkü dünyayı kurtaracak olan tek şeyin anneliğin şefkati olduğuna inanmaktadır.

Ann Maria Jarvis’in 1905’de ölümünden sonra kızı Anne Jarvis, annesinin görevini devam ettirmiştir.

Annesinin ölümünün yıldönümü olan 10 Mayıs 1907’den itibaren 7 yıl boyunca “Anneler Günü”nün resmi olarak ilan edilmesi için siyasetçilere, valilere ve din adamlarına yüzlerce mektup yazmıştır.

Anneler Günü Derneği’ni kurarak “Anneler Günü” ve “Mayıs’ın ikinci Pazar’ı” cümlelerini kendi üzerine tescil ettirmiştir. Bu çalışmalarını sürdürürken zincir mağazalar sahibi bir destekleyici de bulmuştur.

Kampanyası nihayet 1914’de amacına ulaşmış ve ABD Başkanı Wilson, “Anneler Günü”nü resmen ilan etmiştir. “Anneler Günü”nün sembolü ise “beyaz karanfil”dir.

“Asıl hikâye bundan sonra başlamaktadır. 1920’lere gelindiğinde Anne Jarvis, “Anneler Günü”nün önerdiği biçimdeki manasından kopup ticarileşmesine ve bir hediye alma yarışına dönüşmesine öfkelenmeye başlamıştır. Zira onun istediği herkesin annesine o gün bir mektup yazıp onu ne kadar sevdiğini içtenlikle anlatmasıdır. Kız kardeşiyle beraber kendi yarattığı anneler gününe karşı bir kampanya açmış, “Anneler Günü”nün bu haliyle iptal edilmesi için gösteriler düzenlemiş, ülkenin her tarafına çağrılar yollamıştır. Bu günü alışveriş için fırsat olarak kullanan mağazalara davalar açmaya yeltenmiş, kendi sponsorunun (destekleyici G.E.) mağazasında menüde, “Anneler Günü Salatası” var diye olay çıkartmıştır. Ve hatta Başkanın eşi Eleanor Roosvelt’e bile bebek ve anne ölümlerini azaltmaya yönelik açtığı bağış kampanyasında “Anneler Günü”nü kullandı diye tepkisini göstermiştir. Protesto gösterilerini o kadar abartıyor ki birkaç defa “huzuru bozmaktan” tutuklanmıştır. Bütün servetini harcayarak verdiği mücadele hiçbir yere varamamış,”Anneler Günü” tam da onun istemediği şekliyle tüm dünyaya bir alışveriş vesilesi olarak yayılmıştır.

Anneler Günü’nün yaratıcısı Anne Jarvis, hiç evlenmemiştir. Protestoları ve hırçınlığı nedeniyle saygınlığını(!) yitirmiştir. 84 yaşında, uzun bir hastalık döneminden sonra kör ve sağır bir halde yoksulluk ve yalnızlık içinde bir akıl hastanesinde ölmüştür.”

Yukarıdaki tırnak içindeki bölüm Mutlu Tömbekici’nin bir yazısından alınmıştır. (http://haber.gazetevatan.com/anneler-gunu-yaraticisinin-hazin-hikayesi/304634/4/Haber)

Görülüyor ki A. Jarvis’in başlattığı mücadele son derece doğrudur. Annesinin ölüm yıl dönümünü bir ajiteden çok mücadeleci bir kadının simgesi olarak kabul etmiş ve “Annelerin Çalışma Günü” olarak kutlanmasını istemiştir. Ancak her zaman olduğu gibi bu doğru ve kutsal mücadeleye emperyal virüsler doluşmuş, Jarvis’in ana amacı saptırılıp bir tüketim politikasına dönüştürülmüştür.

Emperyalizm her yapının içine sızarak onu dönüştürmekte, salt kendi çıkarlarına hizmet için kullanmaktadır. İşin özeti budur.

Günümüzde “Anneler Günü”, ananın kutsallığını reklam malzemesi yapan bir alışveriş çılgınlığıdır. 

Şöyle bir etrafınıza bakınız… Her “Anneler Günü” öncesi mağazaların vitrinleri insanlara alışverişi hatırlatmaktadırlar.

Kültür emperyalizm işgalindeki her toplumda kadın ve çocuk tüketimin lokomotifi olarak kullanılmaktadır. Kültürel DNA’ları emperyalizm tarafından dönüştürülen bazı kadınlar için ölçüt “Anneler Günü”nde hediye alınması olarak sabitlenmiştir.

Bir gün Cengiz Han bütün hanlarını toplamış, sağ yanına da eşini oturmuş ve Hanlarına “Ben Hanlar Han’ı Cengiz han, hepinizin Hanıyım…”  demiş ve eşini göstererek “Bu da benim Han’ım demiştir.

Ülkemizde “eşim” anlamına kullanılan “hanım” sözcüğünün kökeni…

Ana, anne ise Türk kültüründe çok özel bir önem ve değeri olan insandır.  

Anne sevgisi bütün sevgilerin kaynağıdır.

Ana evin direğidir.

Anaya borç tükenmez.

En değerli armağan sevgidir. Annenize sevginizi veriniz.

En çabuk kabul olan dua, annenin duasıdır.

Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar.

Ana gibi yar, vatan gibi diyar olmaz.

Cennet anaların ayağı altındadır. (Hz. Muhammet)

Uzun sözün kısası bizim toplumumuzda hanım anadır, ana ise hanım...

Evet, Anne sevgisi bütün sevgilerin kaynağıdır.

Dünyanın adı bilinen üç şairinden bir olan Sümerli Ludingirra’nın “Sevgili Anneme” adlı şiiri bütün annelere armağan olsun…

 

Sevgili Anneme

Ludingirra (Sümerli Şair)

 

Yola çıkan kralın habercisi,

Seni Nippur’a göndereceğim, bu haberi götür!

Uzun bir yolculuk yaptım,

Annem üzüntüde, uyuyamıyor,

Odasına sıkıntılı bir söz girmeyen o,

Bütün yolculara sağlığımı soruyor,

Benim selam mektubumu eline ver!

 

Eğer annemi bilmiyorsan, onu sana anlatayım:

Onu adı Şatiştar’dır.

Pırıl pırıl görünüşü ile

Bir Tanrıça hoşluğu, tatlı bir gelindir o,

Gençliğinden beri kutsanmıştır o.

Kaynatasının evini gayretle yöneten,

Kocasının Tanrısına hizmet eden,

Tanrıça İnanna’nın yerine bakmayı bilen,

Kralın sözünü yabana atmayan,

Sevilen, sevgi ile yaşayan,

Kuzu, iyi kaymak, bal, kalpten akan tereyağıdır o.

 

Annemin ikinci tanımını vereyim…

Annem ufukta parlayan bir ışık, bir dağ geyiği,

Işıldayan bir sabah yıldızıdır o.

Değerli bir akik, Marhaşi’den bir topaz,

Cazibe dolu bir prens mücevheri,

Neşe yaratan bir akik,

Bir kalay yüzük, demir bilezik,

Bir altın çubuk, parıldayan bir gümüş,

İçi çeken bir fildişi heykelcik,

Mavi taştan bir taban üzerinde duran alabastar (*) bir melektir o.

 

Annemin üçüncü tanımını vereyim:

Annem mevsiminde bir yağmur, ilk tohum için su,

Zengin bir bahçe, meyveyle dolu.

Kozalaklarla süslü, bakımlı bir köknar ağacı,

Yeni yılda ilk ayın ürünü,

Sulama yerlerine bereket getiren bir kanal,

Aranan en tatlı Dilmun hurmasıdır o.

 

Annemin dördüncü tanımını vereyim…

Annem bir bayram, neşe dolu bir kurban,

Prenseslerin olgusu, bir bolluk şarkısı,

Neşesi tükenmeyen, seven, sevilen bir kalp,

Annesine dönen bir esirin müjdesidir o.

 

Annemin beşinci tanımını vereyim…

Annem çam ağacından bir araba, şimşirden bir tahtırevan,

Parfümle kokulandırılmış güzel bir giysi,

Kendisine tam uyan, çiçekten bir taçtır o.

 

Sana verdiğim bu tariflere göre annemi tanıyacaksın,

Lamalara sahip olan o hoş kadın işte benim annemdir.

Benden haber için kulak kesilen ona,

Haberi neşe ile götür,

‘Sevgili oğlun Ludingirra’dan selam’ de ona!

  • alabastar: Heykel yapımına kullanılan bir taş.