Görünen o ki, Amerikan yaptırımları ile ekonomi altüst olur durumda.

-İki bakanla başladı yaptırımlar...

-Demir, çelik ve alüminyuma ek gümrük vergisi ile devam etti.

-Daha da önemlisi "Dolar"ın kur fiyatları anlaşılmayan bir mantıkla hızla yükseltildi. TL'nin değeri olabildiğince düşürüldü.

-Ve sonuçta ülke içinde büyük bir ekonomik krizin fitili ateşlendi.

Trump ve yardımcısının ağzından çıkan ifadelere bakılırsa, bu yaptırımların daha da devam edeceği görünmekte.

Yani ülke, yalnız ekonomik değil siyasal olarak da bir kıskaca alınır olmakta.

***

Ülkenin bu noktaya gelmesinde, bu krizin oluşum sürecinde iktidarın suçu yok mu? Elbette var.

-Ekonomideki kötü gidişe ve gelmekte olan krize karşı yapılan uyarılar hiç dinlenmedi.

-Kontrolsüz ve istişaresiz politikalar uygulandı. Özellikle muhalefetle yeterli diyalog kurulmadı.

-Ve de bölge politikalarında ilkesiz bir duruş sergilendi.

-Uzun bir süre Arap dünyasında ve Ortadoğu'daki tüm gelişmelerde kayıtsız-koşulsuz ABD politikalarına yandaş olundu.

-Son zamanda ise özellikle Avrupa ile ipler koparılır oldu.

-Ve artık ABD kontrolünde bir darbe yapabilmenin bugün için koşullarının yok oluşu nedeniyle Rahip Brunson olayı ile beklenen fırsat yaratılır, oyuna gelinir olundu.

Oysaki Brunson yurtdışı edilebilirdi.

***

ABD'nin gerçek amacı Rahip Brunson'u mu kurtarmak? Hayır!

O halde ABD"nin, yarattığı bu sarsıntıyla asıl amacı nedir? Türkiye'ye ne demek istiyor?

-İran'la ilişkileri kesin diyor.

-İran"la ilgili yaptırımlarımıza uyun diyor.

-S-400 alımını iptal edin diyor.

-Rusya ile yakın ilişki kurmayın diyor.

-Suriye'den çekilin diyor.

-Batı'dan uzaklaşarak Asya'ya yönelmeyin diyor.

Yani yaratılan bu ekonomik krizle boyun eğdirmek ve de ülkeyi teslim almak istiyor.

* * *

Peki, ne yapmalı?

Bu sorunun cevabını, hemşerimiz Soner Yalçın'ın Sözcü gazetesindeki 14 Ağustos 2018 günlü yazısından bir alıntıyla vermek istiyorum.

Hemşerimiz Soner Yalçın, krizin kısa bir fotoğrafını çektikten sonra diyor ki:

-"Ne derseniz deyin; vatan, siyaset üstüdür."

-"Bin kez daha bir siyasal iktidar ülkeyi uçuruma sürüklüyor desek ne olacak?"

-"Ülkeyi uçurumun kenarından alabilecek miyiz? Hayır!"

-"Laf üretme dönemini geçtik; ağır bir krizle karşı karşıyayız."

-"Ne yani; yeniden 'Duyunu Umumiye' kurulmasını mı seyredeceğiz?"

-"Aklımızı başımıza alalım; gündem suçlu arama konusunu geçti. (Ki sorumlu bellidir, üzerinde tepinmeye gerek yok...)"

Ve "bizler ne yapabiliriz" diye soruyor Soner Yalçın.

Ve de diyor ki:

-"Gün birlik olma/kenetlenme günüdür. Parti farkı aramadan tüm yurtseverler, milli seferberlik kampanyası ruhuyla hareket etmelidir."

-"Hedefimiz, Türk ekonomisini bu zorlu yolculuğunu az hasarla atlatmasını sağlamak olmalıdır."

İşte böyle diyor hemşerimiz Soner Yalçın.

-Çünkü bu ülke, etnik ve inanç eksenli hiçbir sorununu bugüne kadar çözmemiş ve de çözememiştir.

-Eğer önlemi alınamaz ise toplumu tümüyle sarsacak hem ekonomik hem de siyasal bir krizle, batak içinde yüzen bir Ortadoğu ülkesine dönme riskiyle karşıyadır bu ülke.