Hayat, tercihlerle gidilen bir yoldur. İnsanın doğacağı ülkeyi, şehri, aileyi seçmesi mümkün değildir. İnsanın hele çocukluk ve gençlik çağlarında ebeveyn ve çevre baskısıyla kararlar alması da hayatın bir gerçeğidir. Ama belli bir olgunluğa ulaştıktan sonra yapılacak tercihlerde bireyin dünya görüşü, ilkeleri ve kişilik yapısı etkili olacaktır.
“Kötü para, iyi parayı kovar!” “Kötü para” kara paradır, kirli ve hatta kanlı paradır… Bu durum, salt ekonomide değil sanattan siyasete hayatın her alanında geçerlidir. Bu durum, altın ve gümüşle bijuterinin farkı kadar açıktır. İşte bu noktada mesele bizim tercihlerimizdir.
Bijuteri, altın ve gümüş taklidi olan “gibi takılar”a verilen addır. Altın takılar, kültür tarihinde kadınlarla özdeşleşmiş bir şeydir. Arkeoloji çalışmalarında bulunan altın takıları en eski toplumların yaşamlarındaki yerini açıklığa kavuşturmuştur.
Altın takı güç belirtisidir. Bijuteri takıların tercih edilmesinin sebebi altın karşısında fiyatlarının düşük olmasıdır. Alım kolaylığı bijuteriyi yaygınlaştırırken taklit ustaları son dönemde harikalar yaratmaktadırlar!
Ölçek, bireyselden toplumsala genişlediğinde “imitasyon, bijuteri” kadrolarla çalışma tercihi, “yapar gibi yapıp ama yapmamak ve yaptırmamak” bir anlamda siyasi gözbağcılık icrasıdır.
İşte bu bağlamda “yapmak” için yola çıkanlar, olmak için yola çıkanlar ölçütünü kullanmalıyız.
Salt “olmak” için yola çıkanlara benmerkezci sıfatını yakıştırabiliriz. “Ben ABC olayım da kiminle, nerede, nasıl olursa olsun…” anlayışı temel stratejileridir. Bu tiplerin örneklerini parti, sendika, dernek vb her türlü toplumsal yapıda bol miktarda görebiliriz. A derneğinde unvan alıp, B partisinde çalıyı dolanarak yukarılara tırmanmak… Veya gerçek gibi görünüp, aslında imitasyon olan birinin yanında yer alıp, onunla fotoğraf çektirmek...
Bu konuda ayrıntılı görüntü için seçim dönemlerinde hazırlanan yönetim kurulu listelerine bakmak yeterlidir. Listeyi hazırlayan başkan adayı, hiçbir konuda kendisinden öne çıkmayacak, her dediğine sadakatle biat edecek isimlerden bir harman yapar. Sallabaşını, iç çayını, tut evinin yolunu… Sana ne gerek sütlü börek… Başkanın dediği olsun da…
Bir de büyük savlarla dolaşıma çıkıp, yapmayarak / yaptırmayarak halkın zamanını, emeğini, enerjisini topraklayarak, insanları mücadeleden soğutup uzaklaştıran anlayış vardır. İşte bu noktada liderlik zaafının olup olmadığına bakmak gerekir. Ölçüt, liderlik ve teşkilat inşasıdır.
Bu tip oluşum hamleleri çoğunlukla toplumların darboğaza düştüğü kriz dönemlerinde yaygınlaşır. Osmanlı Devleti’nin tasfiyesi için emperyalizmin kuşatmasında çıkış arayan aydınlar çeşitli dernekler, hatta partiler kurarak çözüm bulmaya çalışmışlardır. Tarihten ibret almadığımız için ne yazık ki 2013 Türkiye’sinde de benzer bir durum oluşuştur.
Bu noktada yapılan kadro tercihlerinde bijuteri/imitasyon isimlerin tercih edilip edilmediğine bakmak gerekmektedir. “Mevzu vatansa her şey teferruattır” sözü işte burada ete kemiğe bürünecektir.
Bireysel ölçekte altı takı alamamanın sebebi parasızlıktır. Siyaseten mücevher sandığının üstünde oturup da bijuteri/imitasyon tercihi yapanların ise akıl ve niyetlerine bakmak gerekir.
Hayatın terazisinde altın ve imitasyon birbirinin rakibi gibi görünse de her ikisinin de pazarı ayrıdır. Belli bir gücü olanlar altını tercih etmeye devam ederler. İmitasyon altın fiyatlarını etkilemez, etkileyemez.
Yukarıda özetlemeye çalıştığım sosyokültürel zaaf, Türkiye’yi kemiren, sömüren bir tenyadır, hem de kancalı cinsinden…
Rahatsızlığı teşhiste anlaşamamak ve tedaviyi reddetmek Türkiye’ye pahalıya mal olacaktır.
Pazarlarda bir esnaf seslenişi vardır… “Almayanın ya aklı yok, ya parası…” Başladığımız gibi bitirelim… Hayat tercihlerle gidilen bir yoldur. O tercihlerin faturası topluma ödetilmediği sürece bireysel hayatlara ve hatalara sadece eyvallah der ve yolumuza devam ederiz.
Önemli olan taklitle gerçeği ayırt edebilmek... İş bu kadar basittir.