HEM KENDİ GAYRETİNE, HEM DE MÜLKÜN,
RIZKIN ASIL SAHİBİ ALLAH’A GÜVENMEK

Bir arifin (Allah dostunun) dostlarını irşadı:
Vaktiyle bilge kişilerden bir zat, kendine hürmet eden ve muhabbeti olan birkaç dostunu yanına alıp onları nurlandırmak, uyarmak için bir gezintiye götürür.
Arifi billah olan kişi yolda giderlerken bir Hıristiyan’ın bakla ektiğini görür. “Kolay gelsin Barba” der. (Barba Rum adı)
Hıristiyan, “Sağol, Allah razı olsun” der.
-“Usta şu ektiğin yerden ne kadar mahsul alırsın?”
İhtiyar Hıristiyan bahçıvan, “Efendi, biz ekmekle, dökmekle, sulayıp bakımına memuruz. Verecek olan Allah’tır. Onun takdiri bilir.”
“Hak bereketini versin. Eyvallah” der, dua ile ayrılırlar.
Biraz ileriye varınca, İslam ismini taşıyan başka bir Müslüman bahçıvana uğrarlar. O da bakla dikiyor.
-Kolay gelsin, selamün aleyküm.
-Eyvalla, der.
Arifi billah:
-Usta buradan ne kadar bakla mahsulü alırsın?
-Şu kadar alırız, diye rakam zikreder.
-Hak bereketini versin.
-İnşallah, der ve dua eder.
Bu iki olayı izleyen arifi billah ve dostları oradan ayrılınca bilge kişi, dostlarına “Bunların hangisi daha uygun cevap verdi, evvelki Hıristiyan değil mi,” der. Çünkü ne kadar bakarsan bak, nasipte yoksa bir yel, bir sel, kuraklık vs. emeğini yok edebilir. Zira Allah kulunu aç bırakmaz. Onun çalışmasını zayi etmez. Ama hiçbir gücün garantisi yoktur. Müslüman bahçıvan sadece gayretine, Hıristiyan bahçıvan hem gayretine, hem de mülkün, rızkın asıl sahibi olan Allah’ına güvenmekle, isabet etmiştir” der ve devam ederler.
Bir su dolabına (akarsudan araziye su aktaran dolap) varırlar. Bilge kişi der ki, “Ey dostlar, hakiki insan şu gördüğünüz su dolabına benzer. Nasıl ki bu dolap suyu nehirden alıp kendine saklamıyor ve araziye aktarıyorsa, hakiki insan da haktan aldığını halka verendir.”
R.SAV. “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olanlardır” Hayrun nas-menyenfeunnas denir. Bilge kişi devam eder sözüne.
“Evlatlar, hakiki insan şu toprağa benzer. Biz ona her türlü eziyeti yapıyor, gübreleri döküyor, karnını yarıyoruz, bütün çirkinliklerimizi örtüyor. Eh, insan da böyle olmalı.”
Çevreyi dolaşan bilge ve arkadaşları, alimin evine gelirler. “Odada bir mum yanıyor, etrafı ısıtıyor. Ocakta odun yanıyor, evi ısıtıyor. Görüyor musunuz dostlar, mum kendini bitiriyor, bizi aydınlatıyor. Odun kendini yakıyor, bizi ısıtıyor. Yani herkes görevini yapıyor. Ama insanlar bunlara bakıp geçiyor. İbret alıp uyanmıyorlar. Uyanmak lazım değil mi? Tefekkür edip düşünmek lazım değil mi. Bunca nimetlerin şükrünü bedenen, malen, fikren ve zikren ödemek lazım değil mi?” diye dostlarını aydınlatıyor ve “Şunu iyi bilin, Kur’an terazisini asla elinizden bırakmayın. Bütün işleri onunla ölçün, iyi mi” diyor.
(Narenciye Bahçesi Evliya Sözleri Sh. 45-46-47)
SÜRECEK