İran’ın yetiştirdiği büyük alim, şair, filozof, Büyük Veli, Bostan ve Gülüstan eserlerinin yazarı Şeyh Sadi Şirazi’nin şu kıssasını iyi dinle, ibret al:
Şeyh Sadi Şirazi bir seyahat esnasında yürürken pabuçları eskiyor ve yalın ayak çölde kalıyor. Üzülüyor. Elbisesini yırtıp ayağına sarıyor, o da eskiyor. Ayakları şişiyor, perişan oluyor. Derken, bir çeşmenin başına ulaşıyor. Bakıyor ki, ayakları olmayan birisi namazını kılmış, dua ediyor. Yarabbi hamdolsun sana, can verdin, dil verdin, göz verdin, kulak vedin, el verdin diyor. Şükrediyor. Bunu gören Sadi; Biz pabucumuzun yokluğuna dayanamıyoruz, adamın ayakları yok, şükrediyor diye düşünürken, ayakları olmayan adam sanki Şeyh Sadi Şirazi’nin kalbini okurcasına, “Bu ne ki, benim bir kız kardeşim var, evde, onun eli, ayağı yok, kötürüm. Ben ona bakıyorum, o da haline şükrediyor” diyor.
Fakat insanların pek çoğu bu hakikati anlamak istemez. Beşeri ihtiyacından çok fazla hevese kapılır. İhtirasına esir olur. Müslüman daima diğer müminler, insanlar ve canlılar için yani Allah için çalışır çabalar, kazanır. Gayesi önce insanlığa hizmet, sonra kendisi ve aile efradının mutluluğudur. Canı, malı, bütün imkanı bu maksadın dışında olursa hırs ve tamahı kişiyi bir gün uçuruma atacaktır. İşte bu gerçeği ifade için Hz. Mevlana: “Ey kardeş servetin deniz de olsa senin ondan nasibin (yiyebileceğin) içebileceğin kadardır. Denizi kaseye sığdırmaya çalışma. Kaseye-bardağa deniz sığmaz” buyuruyor.
Eğer insan ana maksadı insanlığa hizmet, kendisinin dünya ve ahiret saadeti olduğunu unutur, sırf benliği, egosunu tatmin için hırs ve tamaha kapılırsa, selamet yolundan çıkar, felaket yoluna girer. Kanaat en büyük hazinedir. Hattı zatında dünyada mala, mülke, evlada, devlete, makam ve mevki hırsı doğuştan, yani insanın doğasında vardır. Mühim olan ölçü ve amaçtır.
R.SAV. efendimiz: Adem oğlunun iki vadi dolusu altın ve gümüşü olsa, ilaveten üçüncüsünü, dördüncüsünü ister. Adem oğlunun gözünü ancak bir avuç toprak doldurur. Çünkü insanın aslı topraktan” buyurmuşlardır.
Mevlana hazretleri bu hadisi şerifi şöyle yorumluyor: Aşırı derecede haris olanların daima kâselerinin boş olacağını, karınları tok da olsa gözlerinin aç bulunacağını söylüyor. Çünkü, beyin ve göz doymadan mide doymaz.
Mevlana misalen der ki; “Sedefin içinde inci hasıl olması için, onun kanaati göstermesi ve kabuklarını kapaması lazım gelir. İnsanın da marifet cevherleri gelmesini isteyenlerde hırs ve tamah ağzını kapamalıdırlar” diyor.
İncinin nasıl hasıl olduğunu bilmiyorum. Şairane hayali efsane olmak üzere şöyle bir söz vardır. Güya nisan yağmurları yağarken denizde istiridye içine düşünce, inci yılanın ağzına düşerse zehir olurmuş. Lakin incinin hasıl olabilmesi için istiridye ağzını açıp da nisan yağmuru ağzına düşünce hemen ağzını kapamalıdır ki, deniz suyu karışmasın. Yoksa inci olmaz.
Mevlana hazretleri bununla dünya malının iyi insanların elinde inci gibi faydalı zalim cimri, merhametsizlerin eline geçerse yılanın ağzına düşen nisan yağmurunun zehir olduğu gibi, o mal da cimrinin elinde zehir gibi tehlikelidir.
Sözümüzü, bu yazımızı, Çorum’un yetiştirdiği ve Hıdırlık mezarlığında yatan büyük hadis alimi Yusufu Bahri hazretlerinin mezarında yazılı şu ibretli sözlerle bitirelim:
Yazaiden bigabri, heligteberte hali
Küntü mislüke gaden tesirü misali
Ey kabrimizi ziyaret eden ziyaretçi (mezarıma ibretle bak) Benden ibret al. Dün ben senin gibi idim (çok şerefli çok sevilen şöhretli biri idim) Şimdi senin bir fatihana muhtaç oldum. Benim halimi gör de ibret al. Yarın sen de benim gibi olacaksın unutma.
Başka bir alim de şu beyitleri söylüyor:
Elmevtü şerabün küllü nasin şaribüün.
Ölüm öyle bir şuruptur ki, her canlı onu içecektir.
Elkefenü libasüh, küllü nasın labisüun
Kefen denen ölüm elbisesini giymeyen olmaz.
Elcınazetü merkebün, küllü nasin rakibün
Dünyada bineğin ne olursa olsun, uçak, füze, yat, daha nicelerine binsen de sonunda tabuta binip cansız atla ahirete gideceksin.
Elkabrü babün küllü nasin dahilüün
Dünyada altın tahta otursan, saraylarda yaşasan da daracık toprak kabre gireceksin. Dünyaya sığmayanlar iki metrelik çukura sığarlar. R.SAV. efendimiz kabire hızırlıklı olun. Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe veyahut cehennem çukurundan bir çukurdur buyuruyor. Sahabeden birisi R.SAV.e gelip “ya nebiyallah, ben sağlığımda kabirimi kazıp hazırlasam bir zaman var mıdır” demiş. Efendimiz, “keşke mezarını hazırlayacağına kendini mezara hazırlasan” demiştir. Ve yine ömründe çok az şehre gelen bir Arabi köylü R.SAV.in bir cenazenin arkasından gittiğini görüp, kendisinden nasihat istiyor. R.SAV. benden ne öğüt istiyorsun, kardeşin tabutta mezara gidiyor “Kefa bilmevti vaizen” vaaz olarak ölüm yeter buyuruyor.
Ey kardeş yolcuyuz hazırlansana
Bu fani dünyadan göçeriz bir gün.
Ölümden kurtuluş yoktur insana
Omuzlar üstünde göçeriz birgün.

Azrail vadesi dolanı bilir.
Davetsiz konuktur her eve gelir
Dostların üzülür, düşman sevinir
İyiyi kötüyü seçeriz birgün.

Netice şudur: İnsan dünyada, dünyaya hükmederek yaşamalı. Dünyanın hükmü altına girmemelidir. Şöyle diyebiliriz, dünyayı gölgeye benzetirsek, yönümüzü güneşe dönersek gölge arkamızda kalır. Ama güneşe arkamızı dönersek gölge önümüze düşer ki, ne kadar kaçsak önümüzde olur, onu geçemeyiz. Veyahut dünyayı rüzgara benzetirsek, rüzgarı arkamıza alırsak hareketimizi kolaylaştırır. Rüzgara karşı yürürsek, hızımız kesilir. Bu da şu demektir; Bu dünyanın imkanlarını Allah’ın kullarının yararına kullanırsak, ne güzel dünyadır. Yok, dünyayı kendi ihtiraslarınıza kurban edersek, bu dünyaya gelmek bizim için zulümdür ki, sonu nar-ateştir.
SÜRECEK