ASLI TOPRAK İDİ, ÇÖMLEK OLDU,
KIRILDI YİNE TOPRAĞA DÖNÜŞTÜ

Zinanın haram kılınması, sadece ahlaki açıdan değil, hukuki yönden de gerekli ve doğrudur.
Neslin korunması, mirasın korunması gibi çok önemli sonuçlarından dolayı haramdır. Ana-baba, kardeş, yeğen gibi yakın akrabaların birbirleri ile evlilikleri haramdır. Niye? Kim kimin evladı belli olmaz. Nesil bozulur. Bilmeden kardeş kardeşle evlenir de haberi olmaz.
Bugün Avrupa’da en büyük sorun budur. Finlandiya’da 4070 çiftin nikahsız hayat sürdüğünü duydum. Korunma yuvaları, anası-babası belli olmayan çocuklarla, kadınlarla vs. dolu. Bu bakımdan insanların korunması, iyilikleri için konulmuş şeriat kuralları her zaman geçerlidir. Özelliklerini kaybetmez. Fen ve teknoloji, medeniyet, kültür seviyesi ne kadar gelişirse gelişsin bu kurallar geçerlidir. Çünkü geçmişi, hali ve geleceği en iyi bilen ve ona göre kurallar koyan Hz. Allah’tır. İlahi kurallara uygun yaşamak insanları daima yüceltir. Çünkü etik kurallardır. Tabii ki biz konuya İslami açıdan bakıyoruz ve doğrusu da budur diyoruz. Müslüman için bu böyledir.
Gelelim şimdi konumuza:
ÇÖMLEKÇİ VE KARPUZCU
Hükümdarlardan birisi nedimelerin (müşavirlerin)den birine bir gün demiş ki, saltanat işlerinden bedenimiz ve ruhumuz yoruldu. Gönlümüzü tatmin edemedik. Ömrümüz boşa geçti. Hakka arif gerçek veli birisini tanır mısın? Hiç olmazsa hayatımızda gerçek bir insan yüzü görelim. Lakin öyle uyduruk birisi, kerameti kendinden menkul, şeyh uçmaz müridi uçurur cinsinden olmayacak. Hakiki Allah dostu olmalı, der. Tebdili kıyafet ederler. Arifi billah olan ama hükümdarın pek farkında olmadığı mürşidi, nedimesi (sır dostu, can arkadaşı, latifedaşı vs. gibi) buyurun hükümdarım, gidelim deyip yola çıkarlar.
Bir çömlekçi dükkanına giriyorlar. Buyurun, selam ve kelamdan sonra, kahveler içiliyor. Çömlekçi, efendim buyurun emriniz nedir, der. O sırada padişahın nedimesi sıra halinde istif edilmiş bir çömleği sıradan çekince çömlekler yere yığılır. Halbuki sahibine şunu ver demesi gerekirdi. Çömlekleri kıran nedime üzülerek af diler. Çömlekçi meczub veli, öyle sinir stres sınırını aşmış veli, olur efendim, üzülmeyin. Aslı toprak idi. Saksı oldu. Kırıldı toprak oldu. Hangimizin sonu toprak değil diye olgunluk gösterdi ve padişahla nedimesi aradığımız çömleği bulamadık deyip çömlekçi dükkanından ayrıldılar. Padişah nedimesine “Ne kadar sabırlı, bile bile zararı göze aldı. Yurdumda böyle veli Allah dostlarının olması bize garantidir, şükür” diyor.
Aradan bir zaman sonra hükümdar danışman dostuna “Bugün yine canım sıkkın. İcraatlarımı beğeniyor musun, memlekette çile yok, elhamdülillah öyle değil mi” diyor. Nedimesi; “Padişahım yoksa siz bunu kendinizden mi biliyorsunuz?” deyince, hükümdar “Tabii ki benden, yoksa kimden olacak” diyor. “Şevketlüm ferman buyurun bugün sizi bir yere götüreyim. Bir orada olanları izleyin.”
Hükamdarla nedimesi pazarda karpuz satan bir sergiye varıyorlar. Karpuzcu, kesmece, seçmece diye bağırıyor. Padişahla nedimesi, serginin önüne geliyorlar v selamdan sonra karpuz alacaklarını söylüyorlar. Ama biz seçeceğiz diyorlar. Karpuzcu karpuz seçme usulünü söylüyor. “O halde dikkat et, eline aldığın karpuz hafif gelirse içi boş, onu bırak. Çok ağır gelirse onu da bırak hamdır. Ne ağır, ne hafif. Bakır kazan gibi dokununca ses çıkarıyorsa o olgundur, onu al, veyahut bana itimat et kesip vereyim. Ama sakın karpuzları sıkmayın. Onu yaralarsınız. Çabuk çürür. Şimdi göster de ben veriyim.”
SÜRECEK