AYIDAN DOST, TİLKİDEN POST OLMAZ MI?

Mevlana hazretleri ayıyı yılanın belasından kurtaran adamın hikayesine dönüyor ve diyor ki: Ayı yiğit mert ve cesur kimse tarafından kurtarıldı. Ayı kendini kurtaranın keremini görünce o adama karşı içinde beliren minnet duygusunu adama göstermek, can borcunu ödemek istiyordu. O zavallı ayı, kendi canını yılanı öldürerek kurtaran adamı adım adım takip ediyor, ashabı kehfin köpeği gibi sabır ve tehammülle adamın peşinden gidiyor, ona minnet borcunu ödemek istiyordu. Derken ayıyı kurtaran adam hastalandı. Ayı adamın başına dikildi. Yanından ayrılmadı.
Hayatını ve serüvenlerini geçen yıllarda makale ettiğim değerli ilim adamı bilge duayen olan merhum Hakkı abiden dinlemiştim. Burada da arzedeyim. Çorum’da şimdiki Halk Bankasının olduğu yerde (Emniyet Müd. yanı) çadırlar, dönme dolaplar, oyun tezgahları kurulur, ayılar oynatılır ve güreştirilirmiş. Bu durum 1940-1945 yılları olmalı. Ben 1954’de İmam Hatip’e geldiğimde orada çadırcıların olduğunu biliyorum. Meydanda ayı güreşi yapıyorlarmış. İki ayı güreşirken, seyircilerin üzerine doğru güreş kaymış. Seyircilerden birisi kasten güreşen ayılardan birine bir çelme atmış ve diğer ayının bu ayıyı yenmesine neden olmuş. Çelme atan seyirci kalabalığa karışmış olmasına rağmen, yenilen mağlup olan ayı hızlıca ayağa kalkıp seyircinin içine dalıyor ve kendi bacağına çelme takan adamı bulup üstüne çöküyor. Ayı sahipleri ve halk adamı ayının elinden almışlar, ama adam adamlıktan çıkmış ve ölümden dönmüş. Yani ayı iyiliği de kötülüğü de unutmazmış. Sevdiği insana hizmet edermiş.
Bunu ben Hayatül Hayavan adlı kitaptan okudum. Ayı düşmanına kindar, sevdiğine hizmetkar olurmuş. Bu hikayedeki ayı da kendini kurtaran adama iyilik için başında nöbet tutuyormuş. O sırada oradan geçen bir yolcu bir adamın başucunda bir ayının beklediğini gördü ve adama “Birader bu ayı nedir ki başında bekliyor?” diye sordu. “Kardeş dikkat et ayıdan dost tilkiden post olmaz. Çünkü hayvanlar ne kadar ehlileştirilirlerse ehlileştirilsin, onlara asla güvenilmez. Mürebbiyenin terbiyeci birisi kediyi öylesine eğitmiş ki, misafire kahve götürecek kadar uslanmış. Bir diğeri bana göster bunu demiş. Cebine sakladığı fareyi kedi tam kahveyi misafire sunarken salıveriyor. Evin içi harp meydanına dönüvermiş. Sakın ayıya güvenme, sana iyilik edeceğim derken zarar verebilir” diye hasta yatan adamı uyarıyor. Yerde yatan adam ayıyı yılandan kurtardığını söylüyor, “Bana bir zarar vermez, ben ona iyilik ettim. O bana kötülük etmez” diyor. Nasihatçı yolcu, “Sen bunu defet, ona güvenme” dediyse de ayının dostu olan adam nasihat edenin hasedinden dolayı bunu yaptığına inanıp adama “sen hasetçisin” demeye devam ediyor. Hasta adamı ayının dostluğundan ayırmak için ne kadar uğraştı ise de ikna edemiyor ve kendini kovduruyor.
Hasta adam, adam gibi adamı reddetti de ayının dostluğuna inandı. Cins cinsi çeke, öküz öküze, aslan aslana doğru gider diyen adamı kovdu. Hayvanın insana dostluğu mucize, insanın insana dostluğu adettir. Mucize olması bir milyarda bir iken adet her an olabilen işlerdir, diyerek nasihatçı kişi hasta adamı ayı ile başbaşa bırakıp oradan gitti ve kendi kendine “Ey kişi körler çarşısında ayna satma, metaına bu pazarda alıcı yok, malını nefesini zayi etme. Marifet iltifata tabidir, müşterisiz mal zayiidir” dedi ve bir hasta adamın ayıya inanıp kendisini reddetmesini şu örneklerle anlatmaya başladı;
Yarasa güneşten hoşlanmaz. Pislik böceği gülden anlamaz, ona pislik gelebilir. Hırsız geceyi sever. Buzağı sütü, anası otu sever. İnsanlar küllükten kaçar, eşekler küllüğe koşar. İnsanlar pislikten kaçar, eşekler pislik koklar. Deve dikeni, eşek ayrık otunu sever. Mevlana hazretleri bu ibretli özleri söyledikten sonra ayı ile başında beklediği ayıya iyilik eden adamın sonu ile ilgili hikayeye devam ediyor.
SÜRECEK