Bu zincirleme olaydan ibret al diyordu. Bu konuşmadan etkilenen padişah bahçıvanı affeder ve böylece bela ve musibet kapılarını kapamış olur. Çünkü bela, belayı çeker. İyilik, iyilik kapılarını açar demişlerdir. Arapça’da bir söz vardır. “Men dakka dükka” “çalma kapısını çalarlar kapını”, eden bulur, inleyen ölür sözü gerçektir. Af ve bağışlama daima huzur ve sükun, emniyet getirir.
Hiddet ve şiddet daim azarar getirir. Anlatılan hikayede yapılan iyilikler yok olmaz .Kötülükler cezasız kalmaz. Bir gün bir zamanda ve mekanda herkes ettiğinin bedelini iyi veya kötülük olarak görür. Yani iyilikler ve kötülükler yok olmaz. Sahibine geri döner. Adalet mülkün temelidir. Mülk ve saltanat adalet direği üzerinde durur. Direğin yıkılması çadırı çökerttiği gibi, adaletin yıkıldığı toplumlar da inkiraza –yıkılmaya- mahkumdur. Ulu Allah adaleti ayakta tutan milletlerin dinine bakmaz. Zulümün dinlisi, dinsizi olmaz. Yani zulüm asla payidar olmaz. Ancak adalet payidar olur. Kanunlar zulüm kanunu olabilir ama hak ve hukuk asla zulüm olmaz. Yani hak ve hukuk şaşmaz. Ama kanunlar öyle değil. Kanunların hak ve adalet esasına uygun çıkarılması lazımdır. Anayasalar hak, hukuk ve adaleti daha çok essa alarak hazırlanır. Kanunlar da anayasalara uygun olmalıdır.
Padişah Ateşperest olsa da adilse saltanat sürekli olur. Zalim kral müslüman olsa payidar olamaz. Çünkü Allah adildir. Adalet ister.
Güneş, inanan-inanmayan herkesi ışıtır ve ısıtır. Kainattaki varlıklar herkese eşit hizmet verir. Sen dinsizsin, ben müslümana bal, sana zehirim demez. Bu ulu allah’ın Rahman sıfatının kainata umumi yansımasıdır. İşte bunun için müslüman zalim olamaz adil olur. İnancı ne olursa olsun ,adil bir yönetim sergileyen yöneticiler payidar olurlar. Çünkü Allah’ın kullarına Allah’ın nimetlerini hak ve hukuka uygun dağıtmaktadırlar. İşte bunun için Allah onların saltanatını yüceltir. İnancını da ayrıca sorgular. Buradaki payidarlık dünya içindir. Ahiret hususu ayrıdır.
Şimdi buna bir örnek verelim. Hz. Ömer R.A.dan: Hz. Ömer R.A. ve Amrib A.S. Arabın dahilerinden ve müslümanlıktan önce Araplarla devletler arası özellikle Rum ve İran kısrası –Sasani devleti ile olan ilişkilerinde büyükelçi veya diplomat görevini ifa eden yabancı lisan bilen ileri gelenlerdendiler. Hz. Ömer’in altı lisan bildiği söylenmektedir. O zamana göre, ticaret kervanlarla yapılıyor. Devletler arası ve halklar arası ticari ve siyasi alanda lisan bilmek zorunludur. Bugün de böyledir. Onun için kervanlarla ticaret yapanlar mutlaka lisan bilmelidirler.
Hz. Ömer ve Amr İbni AS. İslam’dan önce ticari amaçla sık sık İran’a giderlerdi. Uzun çöl yolculuğunda kervanlar deve-katır-at kullanılır. Menzile çabuk varılmak isteniliyorsa, uzun zaman susuzluğa dayanabilen cins atlarla yolculuk yapılırdı ki, bu atlar husus bu yorucu uzun yolculuk için yetiştirilen atlardır. Susuzluğa uzun zaman dayanabilirlermiş. Bu yolculuklarda atların yedekleri bulunurmuş. Hz. Ömer ve Amr İbni AS bu yolculuklarında bu kıymetli atları kullanmışlar. O sırada İran ateşperest yani ateşe tapıyorlar ama devletin başında adaletli yönetim idünyaya yayılan Nuşi Revan adında bir adil şah vardır ki, adaletle kılı kırk yarıyor. Memlekette kurt kuzu ile yanyana yürürmüş ki bu adaleti Nuşi revan sağlıyormuş.
Nuşi Revan’ın bir prens oğlu varmış. Cins atlara hastalık derecesinde meraklıymış. Şehrin girişlerine hususi adamlarını koyar, yolcuların cins atlarını satın alırmış. Atları sahipleri satmazlarsa zorla alır ve sahiplerini de zindana attırırmış. Kralın oğlu Hz. Ömer ve Amr İbni as.ın paha biçilemez yağız cins Arap atlarını da satın almak istemiş. Fakat alamamış. Çünkü 2 bin kilometrelik çölü ancak bu atlarla geçilebileceğini bilen Hz. Ömer atları satmamış. Öfkelenen prens, Hz. Ömerin ve Amr İbni As.ın atlarını zorla gasbediyor ve bunları da zindana attırıyor.
Sürecek