Burada anlatılan hikmete mebni adaletin tecelliyatıdır. Bu gibi olayları fizik kanunları ile anlamak imkansızdır ve bunları bilmeye de ne gerek ve ne de ihtiyaç vardır. Ancak vahye ve ilhama mazhar olan peygamberler ve veliler Allah’ın izni ile bu gibi olayları müttali olabilirler. Bunlarda peygamberlerden varit olursa hüküm ifade eder. Velilerden zukur ederse veliyi bağlar, herkese delil olmaz. Çünkü, bu gibi olaylar ledünni-derüni- fizik ve akıl ötesi olaylardır. Oysa şeriat zahire hükmeder. Yani açıkta zuhur eden olaylara göre hüküm verir.
Burada anlatılmak istenen hususdur ki; eden bulur – inleyen ölür. Zulüm asla payidar olamaz. Haksız asla payidar olamaz. Başkasına zarar veren bir kişi her an kendisine bir kötülük geleceğini beklemelidir. Onun için daima hak ve adalet üzere yaşamalıdır. Haksızlığın yerde kalmayacağına, adaletin mutlaka bir şekilde tecelli edeceğini gösteren tarihsel ibretli olaylarla adalet konusunu daha iyi anlatabileceğimizi düşünerek bu kıssaları –olayları- naklediyorum, bunlardan birisi de şudur; Abbasi halifesi Harun Reşit, sultanlar sultanı namlı şanlı Abbasi halifesidir. İrşad adlı Arapça eserde şöyle bir olay anlatılır:
İmam-ı Suyüti, büyük bir alim (ruhlar ve kabir ahvali ile ilgili bilgilerini, ruhla ilgili makalemizde anlatmıştım, okurlarımız hatırlarlar). Abbasi halifesi hakkında söylenen debbede ve tantalı bir ömür sürdüğüne dair haberlerin yalan olduğunu Tarihül Hülefa adlı eserinde anlatır.
İmam-ı Yusuf, İmam-ı Azam’ın birinci talebesi, o Harun Reşid’in başkadısıdır.
Biliyorsunuz ki, Dicle nehri Bağdat’tan geçer.
Harun Reşid’in muhteşem sarayı Dicle’nin kıyısında ve dillere destan bir bahçesi ve o bahçenin canı sayılan sanatkar bir bahçıvanı vardır. Bu bahçıvan bir gül fidanı cinsi yetiştiriyor. Görünümü ve kokusu son derece etkileyicidir. Bu fidanı bahçıvan gözü gibi korur. Çünkü bu gül fidanının gülünü, sadece Harun Reşid koklar, onun için yetiştirilirmiş. “Korunan göz çöp batar” misali, bir gün güle bir bülbül dadanır. Bir türlü bülbüle mani olamayan bahçıvan bülbüle kıyamaz, gülü de korumak zorunda olduğundan darda kalır. Durumu padişah Harun Reşid’e bildirir. Harun Reşid, “sen müdahele etme, korkma, eden bulur. Gülün ahı bülbülü yakar” der. Bu sözden ferahlayan bahçıvan, olayı izliyor. Bir gün bir de ne görsün, bir yılan güle dadanan bülbülü kapmış ağzına almış, kayıp gidiyor. Bahçıvan durumu Harun Reşid’e arzediyor. Padişah, “ey bahçıvan gülün ahı bülbülü, bülbülün ahı da yılanı yakar” der. Bülbülün tadını alan yılan gülün etrafından ayrılmaz. Bahçıvanı rahatsız etmeye başlar. Yılanın tacizine dayanamayan bahçıvana yılan saldırır, ayağına sarılır. Bu durumda yılanı öldürmek istemeyen bahçıvan mecbur kalır. Kürekle yılanın başını ezer. Durumu Harun Reşid’e arzeder. Harun Reşid, bahçıvana “her ne kadar öldürdüğün yılan olsa da, öldürmek revadır. Yılanı dervişirsen incitme canı3 Bu iş senin yanına da kalmaz. Çok dikkat ederek yaşa der. Bahçıvanı bir endişe alır. Padişahın gözbebeği gibi sevdiği birisi olmasına rağmen onun gazabından korkar. Günler böyle geçerken bir gün Harun Reşid’in gazabını çeken bir suç işler. (Kitaplarda belirtilmemiş olmakla beraber, gizli havuza bakmış ve prensesi dikiz ediyor, suçu ile suçlanmış) Kadıya şikayet ediliyor. Bahçıvan Harun Reşid’ten başka kimseye ifade vermem diyor ve nihayet huzura çıkıyor. Padişahın bahçıvanı, ama sır dostu gibi arkadaşıdır. Ama yine de korku bedeni sarmıştır. Bahçıvan Harun Reşid’e, “Ey padişahım, -halifem- sen güle dadanan bülbüle belasını bulur dedin, onu yılan yuttu. Yılan da belasını bulur dedin, onu da ben öldürdüm. Beni zindana attırdın. Bülbül ve yılan suç işlediler. Belki de görevlerini yaptılar. Ama bensuçsuzum. Eğer beni zindanda öldürürsen, sen de ettiğin ibulursun. Bunu hatırlıyor, ama beni bağışlarsan sen de kurtulursun” diyerek suçsuzluğunu isbata çalışıyordu.
Sürecek