Böylesine ender bir adalet örneği sergileyen R.SAV. efendimizin adalete verdiği önemi anlamamak büyük bir hamakat (ahmaklık) olur. Kur’an’ın metodu insanları korumaktır. Yoksa insanları üzmek değildir.
Bugün en gelişmiş demokratik, sosyal, hukuk devletlerinde bile bu adaleti görmek pek mümkün değildir. İslam haklının hakkını koruduğu kadar, haksızın da suçlunun da hakkını korumuştur “İslamda beraeti zimmet esastır” yani, suçlunun suçu hakim kararı ile sabit oluncaya kadar masumdur. Hiç kimse dedikoduya dayalı olarak suçlanamaz. Bu iftira bölümüne girer ki, bu da büyük bir suçtur. Oysa İslam, suçlunun cezasını çekeni de korur. Tevbe suyu ile temizleneni pak sayar ve hiç suç işlememişler gibi onlara da eşit davranır. Bu bakımdan gerçek adaletin ortaya çıkması için doğruluktan ayrılmamalıdır.
Hakim, delile, şahide dayalı hüküm vereceğine göre, devletlerin ve şahitlerin de sahih, doğru olması gerekir. Demek oluyor ki, adaletin sağlanmasında, gerçeğin ortaya çıkmasında 3 esas vardır. 1. Şahit, belge, bilgi ve üçüncüsü de ikrardır. Eğer, bu üç delil yoksa, zanlı suçlu olsa bile, isbatı edilmediği müddetce ceza verilemez. O zaman inkar delil olur.
Ulu Allah Nisa Suresi 55. Ayette, “Allah’ın sana gönderdiği şekilde insanlar arasında adaletle hükmedesin diye hak olan kitabı indirdik. Sakın hainlerden taraf olma” diye kesin emir vermiştir.
R.SAV.in hayatında bir çok adalet örnekleri vardır. Önce R.SAV.in mübarek hayatından sonra halife efendilerimizin hayatından örnekler sunacağım. Çok ibretli olaylar okuyacaksınız inşallah.
R.SAV. efendimizden Ümmü Seleme R.Anha anlatıyor:
Üzerinden uzun zaman geçmiş bir miras meselesini R.SAV.e getirdiler. İki kişi de haklılıklarına dair bir delil getiremediler. “Sen peygambersin, bil” dercesine dayattılar. R.SAV. sureyi kehifteki bir ayeti hatırlattı. “Ben de sizin gibi bir beşerim. Ama peygamberim, ancak bana vahiy gelirse, yani Allah bildirirse bilirim. Ayet gelirse bilirim yoksa bilemem. Bilgiye, belgeye, şahide ve ikrara göre hüküm veririm. Siz yine de vicdanınıza danışınız” buyurdular. (Ben gerçeği bilemeden yanlış karar verirsem siz vicdanınızın sesine uyunuz. Kimsenin haklarını üstünüze almayın. Yoksa kıyamet gününde ateş parçasını yüklenerek mahşere gelirsiniz. Sonra bu münazalı malı ikiye böldü. Kur’a çekildi, davacılara verildi.
Buna benzer başka bir olay uzun zaman evvel dedeleri arasında kayıtsız yapılan bir arazi satışı nedeniyle alıcı babasından duymuş şu bahçeyi ben felancadan aldım, parasını verdim. Ama bana teslim etmeden öldü. Oğlu bana vermedi, diye R.SAV.e şikayet etti. Satıcının torunu durumu inkar etti. R.SAV. delil olmadığından alıcı için hüküm veremedi. Çünkü şahit yok. Çekilip giderken satıcının torunu çağırdı. Şu anda bahçe senin ama bak “istafti bikalbir” kalbine bir sor. Baban sana oğlum deden bu tarlayı felancaya satmış diye sana söylemiş olabilir deyince, adam gerçeği ikrar etti ve bahçeyi alıcıya verdi.
Havle binti kays R.Anha anlatıyor: R.SAV. de alacağı olan zayıf bir bedevi geldi. Alacağını R.SAV.den istedi ve verdi. Fazlasını da hediye etti ve şöyle buyurdular. “Alacağını kolayca borçludan alamayan bir toplum şerefli olamaz. En şerefli toplum, alacaklarını kolayca alan, borcunu zamanında ödeyen insanların oluşturdukları toplumlardır. Çünkü alacaklı ve borçlu arasındaki adalet ödemekle sağlanır” buyurdu.
SÜRECEK