Bu olay öyle bir iştir ki, hasetçi, haset ettiklerini yakamazsa mum gibi kendini yakar.
“Marifet ariflere dar gelmez”, yani, hakiki insan hakiki mümin haset etmez, imrenir ve çalışıp o nimete ulaşmaya çalışır.
Haset Allah’ın rahmetini kıskanmaktır. Okyanusun suyu tükenir mi, ama hasetçi tükenir der.
Mevlana hazretleri, Mesnevi’sinde, “Denizi bir bardağa döksen ne kadar su alır, senin nasibin deryadan bir damladır. Niçin denizi yutmaya kalkıyorsun” der.
Büyük şair Nabi;
Hasetin ilacı; senden ednayı (aşağıyı) görüp şükürle demsaz olmak (haline şükretmek)
Senden âlâlara reşkeylemenin mevhemidir (yani daima yukarıya bak, hedef belirle) ama geriye dönüp nereden geldiğini ve senden aşağıda olanlara bakıp ibret almayı unutma, diyor.
Son söz olarak;
-Sana verilene razı ol. Başkasına haset etme. Nasibine çalışarak ulaş. Ecelin, rızkın senin gölgendir. Senden ayrılmaz. Siz rabbinizde razı olun, o sizi rızıksız bırakmaz.
İSLAMDA ADALET ONUNLA MÜMKÜNDÜR ANCAK DÜNYA VE AHİRETTE SAADET
ADALET: Kelimesi geniş kapsamlı mana ifade eden bir kelimedir. Lugattan baktığımızda tek kelime ile ifade edersek, doğruluk, dürüstlük, hakka uymak, hak üzere bulunmak, hiç kimsenin hakkını ihlal etmemek gibi öz manaları ifade eder. Ancak, konu derinlemesine incelendiğinde, hiç de basit olmayan, dünya ve ahiret mutluluğunun kaynağı olan veya huzursuzluğun temelinde adaletsizliğin yattığını görmek mümkündür. Biz meseleye İslami açıdan ve Mevlana hazretlerinin penceresinden bakıyoruz. Ancak hangi sistem olursa olsun, neticede adalet değişmez. Sosyal adalet, ferdin adaleti ile bağlantılıdır. Ferdin adaleti sağlanmadan toplumun adaleti sağlanamaz. Hiç kimsenin başkasının hakkında gözü olmayan bir dünya, ancak adaletin tatbiki ile olur. Bir bakıma adalet dengedir. Bu dengenin korunmasıdır. Fakat insanların ve toplumların kabiliyetleri, çalışmaları ile elde ettikleri, onların hakkıdır. Yani adalet herşeyi herkes arasında eşit paylaşım değildir. Ama herkesin hakkı kadarını alması adalettir.
Şimdi bu girişten sonra, adalet konusunu anlatalım. İşin temeline baktığımızda, şunu görürüz; Ulu Allah, ferdin ve toplumun dünya ve ahiret mutluluğunu elde edebilmeleri için kendi aralarında geçerli olan fiziki, ekonomik, sosyal ve diğer konulara dair kurallar koymuştur. İşte adalet bu kurallara uyarak yaşama sanatıdır. Zaten başka bir açıdan adalet her işi yerinde ve zamanında kuralına uygun olarak yapmaktır.
Hatta kainata dikkatle ve ibretle baktığımızda, yaratıkların arasında muazzam bir düzen, sarsılmaz bir ölçü ve denge olduğunu görürüz. İnsanlar da bu düzenin bir parçasıdır. Bu ilahi düzen bozuldukça, insanların huzuru da bozulur. Bu ise, insanların tabiata karşı adil olmamalarından kaynaklanır. Hava kirliliği, her konudaki israflar, yeşilliklerin yok edilmesi, insana ve canlılara hayat veren tabiatın, doğanın bize sunduğu bu imkanlara zarar verilmesi zulümdür. Zulüm ise adaletin zıddıdır. Yani adaletin olmadığı yerde, zulüm vardır. Hz. Allah Kur’an’da tabiat düzeni ile ilgili birçok ayeti kerimelerde bunu anlatmaktadır. Rahman Suresinde “Ben, siz kullarıma nimet olarak ayı, güneşi, yıldızları, toprağı, meyve ve sebzeleri vs. sizin emrinize verdim. Semayı üzerinize yükselttim. Gökyüzünde ölçüler ve dengeler koydum. Böylece adaleti tesis ettim. ‘Ve egıymülvezne bilgıstı vela tuhsirül mizan’ Siz de kendi aranızdaki adaleti tesis edin. Ölçü ve dengeleri bozmayın. Adaleti ayakta tutun” diye emrediyor.
SÜRECEK