İslam ordusu 46 bin. Hz. Ömer bu olayı haber alıyor. 46 bin kişilik bir kuvvetle, başlarına Allah’ın kılıcı Hz. Halid Bin Velid’i başkomutan tayin ediyor ve iki ordu Yermük (Suriye’de bir yer) mevkiinde karşı karşıya geliyor. İslam mücahitlerinden her birine 5 düşman askeri düşüyor. Ve bu durum İslam askerlerini endişelendiriyor. Bunun farkında olan Hz. Halit belki 50-60 harbe iştirak etmenin verdiği tecrübe ve cesaretle harp taktikleri ve tedbirleri düşünüyor. Asker sayısını fazla göstermek için ayrı renklerde binlerce giysi hazırlatıyor ve her gün bir renk elbise giymiş askerlerle düşmanın karşısına çıkıyor. Düşman her gün takviye asker geliyor sanıyor, casusları nedeni ile düşman ordusunun bütün yapı ve düşüncelerini öğrenip tedbirler alıyor ve askerlerine Allah’ın şu ayetlerini okuyarak geçmişte ulu Allah’ın kendilerine nasıl yardım ettiğini anlatıyor, orduyu cesaretlendiyor.
Bu ayetler ki, genellikle Enfal suresindedirler. Kur’an sh. 184. Enfal ayet 65: “Ey peygamber, müminleri savaşa teşvik et. Sizden sabırlı 20 kişi bulunursa onlar 200 kafire bedeldir. Ayet 66. “Şimdi Allah yükünüzü hafifletti. Sizden sabırlı 100 kişi bulunursa onlardan 200 kişiye bedeldir” Ayet 67. “Siz geçici dünya malını istiyorsunuz. Oysa Allah sizin canınıza bedel ebedi ve mutlu hayat sunuyor. Ayet 46. “Allah’a ve resulüne itaat edin. Düşmana karşı güçlü olun. Birbirinizle çekişmeyin, korkuya kapılmayın, sonra gevşer, gücünüz gider, korkaklığınız size hiçbir fayda vermez. Sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir”.
Yine Enfal suresinde “Sabır ve metanetle düşmana karşı dimdik savaşırsanız Allah size bin, 3 bin, 5 bin meleklerini göndererek yardım edecektir” Enfal 9-10-11-12. ayetler “Siz Allah’ın dinini korumak için ona yardım ederseniz, Allah size yardım eder. Ayaklarınızı sabitler, sizi korur. Sizin önünüzdeki engelleri kaldırır ve sizi zafere ulaştırır.” Şeklindeki ayetleri ne geçmişteki harplerde bunu bizzat gördüklerini, askerlerin de bunu bildiğini Hz. Halit askere hatırlatıyor ve onları cesaretlendiriyordu.
Bütün bunlara rağmen harp bütün şiddeti ile devam ediyor, binlerce can yok oluyordu. Öyle bir an geldi ki, Rum ordusu İslam ordusunu dağıttı. Tahkimat çadırlarını yaktı-yıktı. Merkezi yönetim çadırına kadar geldi. Hatta o kadar ki, orduya geri hizmet için bulunan mücahide hanımlar çadır direkleri ile Rum ordusunun hücumlarına karşı koyuyorlardı. Bir ara öyle bir durum oldu ki, General Yorgi Hz. Halid’in başkomutanlık çadırına kadar geldi (M.636 Ağustos) Allah’ın kılıcı lakabını taşıyan Hz. Halid’le Bizans orduları başkomutanı karşı karşıya hab-habi (yüzyüze) geldiler. Aralarında şu konuşma geçti: “Aslında şu husus ta dikkate değer bir husustur. Devlet adamları, diğer devlet adamlarının bütün hususiyetlerini, meraklarını, düşüncelerini bilmek ister ve bilirler. Harp komutanları ise hem devrinin hem de harp tarihinin başarılı ve başarısız mağlubiyet veya galibiyet nedenleri ile ordu komutanlarının paşaların harp hususiyetlerini bilmek isterler”.
Bu arada Bizans imparatoru Herakliyus’un ordularının baş komutanı da kısa zamanda büyüyüp gelişen ve hızla yayılan İslamın mücahit kahramanlarını yöneten komutanlarını da izliyorlar.
General Yorgi o zamana göre Arap-İslam harp tarihindeki Amr İbn-i Abuuk (söylentiye göre 160 kilo ağırlığında, bin kişiye karşı koyabilen o zaman namı dünyaya yayılan bir askeri… Hendek harbinde Hz. Ali R.A.nın kılıcı ile can vermiştir) Hz. Ali 84 harbe iştirak etmiş, muzaffer bir komutan R.SAV.e Cebrail’in bildirmesi ile “La sefa illa Ali La seyfa illa Zülfikar. Ali gibi yiğit, Zülfikar gibi kılınç yoktur” buyurmuştur.
Hz. Ömer ve özellikle harp sanatının üstadı sayılan Allah’ın kılıcı unvanını SAV.den alan Hz. Halid Bin Velid’i Yorgi çok merak ediyordu ki, kader onu Hz. Halid’in çadırında bazı kaynaklara göre harp meydanında yüz yüze getirdi ve aralarında şu konuşma geçti. Aslında General Yorgi Hz. Halid’in adını ve serüvenlerini duymuş ve ona aşk derecesinde hayran olmuştu. Allah da yardım edip hidayetini gönderince olacak oldu. (Kimisi çadırda diyor, kimi harp meydanında at üstünde diyor) Yorgi: Hz. Halid’e hitaben, “Halid bana doğru söyle. Allah’ın gökten peygamberiniz Hz. Muhammed’e bir kılıç indirdiği ve Muhammed SAV. O kılıcı da sana verdiği, senin de o kılıcı kime çekersen onu hezimete uğrattığın doğru mu?” dedi.
Hz. Halid, “Durum öyle değil, şöyledir. Hayır Allah bize hak peygamberi Hz. Muhammed’i gönderdi. O da bizi imana davet etti. R. SAV. iman ettiğim sırada bana şöyle buyurdu;‘Ya Halid, sen Allah’ın müşriklere karşı çektiği bir kılıçsın’ dedi ve zafer kazanmam için bana dua etti. Böylece bana Seyfullah, Allah’ın kılıcı denildi. ‘Aslında marifet asada değil, Mûsadadır’ Allah’ın yardımı olmasa hiçbir maddenin faydası olmaz. Hz. Halid’in olayı da budur.”
O zaman General Yorgi, Hz. Halid’e hitaben, “Siz bizi neye davet ediyorsunuz?” dedi. Hz. Halid, “Allah’tan başka ilah olmadığına, Hz. Muhammed S.AV.in Allah’ın elçisi, hak peygamberi olduğuna şehadet etmeye ve onun Allah’ın getirdiği kitabı Kur’an’a ve diğerlerine inanmaya davet ediyorum. Her zaman söylendiği gibi, kabul edersen dünyada ve ahirette kurtuluşa erersin. Yoksa, vuruşur ya ölür veya öldürürsün. Ne yazık ki, bunun bir yararı olmaz. İlahi azaptan kurtulamazsın. İman et, Müslüman ol, kurtul.” dedi.
Bunun üzerine Yorgi, “Bugün dininize giren kimse sizinle aynı mükafatı alır mı?”
“Evet. Belki bizden de üstün olursun. Çünkü sen, bizim Hz. Muhammed’ten gördüklerimizi görmedin. Oysa biz meleklerle beraber düşmana karşı harp ettik ve bunları gördük. Sen ise bunları görmeden iman ediyorsun. Senin imanın daha üstündür” dedi.
Bunun üzerine Hz. Halid’in vasıtası ile tecelli eden nur-u ilahinin Yorgi’nin kalbinde, beyninde çakan feyzi nazariyle puslederek Müslüman oldu. Ve kendi ordusuna karşı kılıç sallamaya başladı. Bizanslılar bu duruma şaşırıp dağıldılar. Durup anlaşılıncaya kadar düşman ordusu dağıldı. Durumu anlayan Rum ordusunun diğer paşaları General Yorgi’ye hücum edip onu şehit ettiler. Yorgi şehit oldu.
Bu korkunç savaşta 100 binden fazla Rum askeri öldü. 3 bin mücahit şehit oldu ve tarihe ender görülen 240 bin kişilik bir ordunun başkomutanı Müslüman olup kendi ordusuna karşı çarpışıp bir kişiyi öldürdükten sonra yine komuta ettiği ordunun askerleri tarafından şehit edilen belki milyarda bir olaydır bu.
Netice çok önemli. Şimdi dikkat buyurulsun. Bizim maksadımız bir harp olayını anlatmak değil. Hz. Mevlana’nın işareti ile hidayetin ne zaman, nerede, nasıl geldiğini ibretli bir şekilde ifade etmektir. Şüphesiz General Yorgi yaşlı başlı bir adamdır. Dünyanın en büyük imparatorluğunun ordularının başkomutanı, yani dünyanın kralının paşası iken hidayete, kurtuluşa eriyor. Dünyanın bunca geçici de olsa nimetlerini elinin tersi ile itiyor. İlginç ve ibretli bir hadisedir bu. Düşünün ömrünün çoğunu Hıristiyan olarak teslis akidesi ki, “Allah için baba oğul ve ruhul kudüs-Cebrail (üçlü Allah haş’a) olarak” geçirmiş. Müslümanlar ile harp etmiş belki yüzlerce müslümanın kanına girmiş, Yermük mevkiine gelmiş, lakin Halid Bin Velid’in feyzi nazarı ile nurlu bakışına muhatap olmuş ve hidayete ermiş, müslüman olmuş. Kendi ordusuna karşı çarpışmış, nicelerini tepelemiş öldürmüş ama sonunda yıllarca başkomutanlık yaptığı Hıristiyan askerler tarafından şehit edilmiştir. Sahabilerin Müslüman olmadan önceleri İslam’a karşı tavırları bellidir. Müslüman olduktan sonra Allah onların eski hallerini sorgulamıyor. Geçmişleri onlara yük olmuyor. Eski hallerine dair hak hukuk vs.yi yüce Allah tekeffül ediyor, ödüyor, af ediyor.
Şimdi burada ilginç bir olaydan söz ediyor. Herşey Allah’ın takdiri iledir. Kimisi doğar, ölür, kimisi hastalanır ölür, kimisi küfür içinde uyanmadan gider. Kimisi mümindir kıymetini bilmez, yani hidayetin rızkın ölümün ne zaman nerede nasıl geleceğini Allah bilir. Bu bir lüfuttur ki, General Yorgi’ye ihtiyar halinde hidayet güneşi üzerine doğmuş, şehiden bu dünyayı terketmiş ve cenneti alaya uçmuştur.
SÜRECEK