Yine Kur’an’ın en son suresi olan 113. suresi Felak son ayetinde “Hasetcinin hasetinden Allah’a sığının” buyuruyor. R.SAV.e “Hiç kimseye haset etmeyiniz. Haset öyle bir yakıcı ateştir ki; ateşin odunları, çıraları, yaktığı gibi sizin iyiliklerinizi yakıp kül eder” buyurmuştur. Böyle hasetçiler kınanmıştır. Aslında Kur’an’da ifade edilen nazarda göz değmesi de hasetten doğmaktadır. Kinlerin birçoğunun anası da haset, istemezliktir. Bir de gıpta vardır. Hasetle gıptayı birbirinden ayırmak gerekir.
Gıpta: Özenmek, örnek almak, güzel ve iyi olan gibi olmaya çalışmaktır. Ben de şöyle olsam demektir. Kötüye özenmek değildir.
Demek ki, nimet ve fazilet sahibini örnek alarak, ona özenerek, meşru yoldan iyiliğe, nimete ulaşma arzusudur ki, önemsenmiş ve önerilmiştir. R.SAV. “mümin gıpta eder, münafık haset eder” buyurmuştur. Gıpta teşvik edilirken, haset kınanmıştır. Mevlana hazretleri Mesnevi’sinde, bu ayet ve hadisleri şairin dili ile ifade ediyor ve diyor ki (şiir Arapça); “Nüfisün alelhayrati ehlelula feinneheddünya ehedisün küllimrin fi şerihi kadihun fevdrisun münhüm ve mevrüsün”. Yani; Ey akıllı kişi, dünya, hayallerinden ibaret bir rüya gibidir. Hayırlı işlerde (hasetten kaç) gıptaya bak. Herkes kendi işine bakmalıdır. İnsanların kimi varis (mal bırakan) kimi de mevrustur. Veresedir. Daha doğrusu dünya malı dünyada kalır. Hiç kimse ahirete bir çöp bile götüremez. Dünya ameli ile ahireti kazan. Hasetin sana zarardan başka bir kârı olmaz. Çalış çabala, nasibine razı ol. Her nimet, bir külfettir, mesuliyettir, sorumluluktur. İfa etmek güçtür. Hakkını ifa edemezsen, zahmete düşersin. Arif ne demiş: “Sana gezmek ne gerekir, Semerkant’ı Buhara’yı, Sana taksim olan erzak bulur orayı”... Niçin söylenmiştir bu söz; İnsanın başarısının iki temeli vardır. Birisi, çalışma, ikincisi nasiptir. Bunların ikisi kuşun iki kanadı gibidir. Kayığın iki küreği, aynı numarada iki ayakkabı gibidir. Birisinin yokluğu öbürünü de iptal eder. Tek kanatla uçulmaz, tek kürekle tekne yol almaz, tek ayakkabı giyilmez. Nasibin olsa bile çalışmadan olmaz.
Yukarıda söylenen atasözünün deşifresi şudur:
Eskiden motorlu ulaşım ve nakil araçları olmadığından, ticaret kervanlarla yapılırmış. Örneğin; bin deve, yüz katır, yüz at gibi hayvana yüklenen ticaret malları şehirden şehire, devletten devlete nakledilirmiş. Genellikle develeri birbiri ardına dizilir, yularlarla birbirine bağlanır. Deve devamlı yukarı baktığı için önünü göremez. Yüz deveye bir eşek önderlik eder. Eşeğin peşinden giderler. Hatta, hikaye içinde hikaye olsun (espri): Kervancı başı yıllar yılı kullandığı develerden birisi yaşlanınca emekli etmiş. Ona da güya şu kadar sene benim yükümü taşıdın, helalleşelim, demiş. (Fabi: hayvanları konuşturma sanatı) Deve, sahibine hitaben; ben sana yük taşıdım, sen de beni besledin. Bu hususta hakkım helal olsun. Ancak bir hususta hakkımı helal etmiyorum. Beni yıllardır bir eşeğin peşinden yürüttün, demiş. Sahbi de, senin gözün göklerde, yerleri görmüyorsun ki, eşeği önüne takmayım, deyip helalleşmişler.
Şimdi, böyle bir büyük kervancı yolculuk anında kervan konvoyunu çeken eşeğin semeri eskimiş, bir şehre uğramışlar. Orada bir semerci bulup eşeğin semerini değiştirmek istemişler. Semerci dükkanında asıl usta, dükkanın sahibi işi nedeni ile o gün dükkana gelememiş. Dükkanı kalfası açmış. Yeni semerlerden hiçbirisi kervancının eşeğine uymamış. Yenisinin yapılması için de en az bir gün kalmaları gerek. Bu sırada kervancı başının gözüne semerci dükkanında asılı eski bir semer takılmış. Kalfaya semeri asıldığı yerden indirtmiş ve eşeğine vurmuş. Tıpatıp eşeğe uygun gelmiş. Biraz eski amma bunu aldım, bu da bizim işimizi görür deyip yüksek fiyatla kalfa bu eski semeri satmış. Kervan oradan ayrılmış. Ertesi gün dükkanın esas sahibi dükkanı sabah açınca bir de ne görsün. Dükkanda asılı ve biriktirdiği altınları içinde sakladığı semer ortada yok.
SÜRECEK