GENERAL YORGİ (TESLİS’TEN TEVHİDE)
İslam tarihinde ibretli ve hikmetli olaylar vardır. Bazen bu olayların akıl ve mantıkla izahı güç olur. İslam tarihindeki General Yorgi’nin Müslüman olması ve kendi ordusuna karşı savaşması ilginç olaylardandır ve insanlara çok şeyler ifade etmektedir. Onun için bu olayı okuyucularımızla paylaşmak istiyorum:
Önce, General Yorgi kimdir, ona bakalım:
General Yorgi (Cerece Yorgi) Hz. Ebubekir R.A.ın sonlarında ve Hz. Ömerül Faruk R.A. Hz.nin hilafetinde meydana gelen Doğu Roma İmparatorluğu Bizans ile İslam orduları arasında Suriye’nin Yermuk mevkiinde yapılan büyük meydan muharebesinde 240 bin kişilik Bizans Rum ordusu başkomutanı olan, 70 yıldan fazla olan ömrünü Bizans ordusunda geçiren, Müslümanlara karşı da Yermük’te savaşan Hıristiyan olan, daha sonra Hz. Halit bin Velid’in delaleti ile Müslüman olan, harp alanında hidayet bulup kendi ordusuna karşı İslam’ı savunurken şehit olan büyük bir Rum Paşasıdır. General Yorgi’nin Müslüman oluşu bir mucizedir. Şimdi bu ibretli olayı yorumu ile anlatalım.
İnsanların zaaflarından birisi, belki en önemlisi, halk arasında “yargısız infaz”, “potansiyel suçlu” denilen ve peşin hükümle ötekileri zihinlerinde kötülüğe mahkum etme olayıdır ki, zanna dayanırsa hem haram, hem de bir gün zulüm halkası gibi sahibinin boynuna geçebilir. Yani kötü bir şeydir. Onun için çok yakinen bilinmeyen söylentiye dayanan olayları konuşmak, yazmak, yaymak hem de günahtır. Veballi bir iştir. Hz. Mevlana’nın ifadesiyle olaylar iki esasa dayanır. Birincisi, “meşhut”tur. Şahitli, isbatlı, belgeli bilgilerdir. İkincisi, zanna dayanan “mechul”dur ki, adından da anlaşılacağı üzere, “bilinmeyeni biliniyor gibi”, daha açığı meşhub-şüpheliyi meşhut-şahitli gibi kabul etmektir ki, bunların ikisinin de halka yayımlanması yasaktır. Ancak, suç üstü-şahit ve isbatı belgeli olan olayları mahkeme huzurunda anlatmak farzdır. İnsanların şeref ve itibarını zedeleyeceği için dedikoduya giden işleri konuşmak gıybettir. Bu ise İslam’da ölü eti yemekle eş tutulmuştur. Hucuret Suresi, ayet 12, yine Nisa Suresi , ayet 149’da “Yüce Allah, kötü sözün açıkça söylenmesini, yayılmasını sevmez, bu başkasının açıkça yaptığı bir kötülük bile olsa. Ancak haksızlığa uğrayanı korumak için kötü kişinin kötülüğü söylenebilir. Allah herşeyi hakkıyla işitici ve bilicidir” buyuruluyor.
Bu yazıda esas anlatmak istediğim şudur:
İnsanların geçmişlerine bakarak veya mevcut hallerini görerek haklarında hüküm vermek yanlıştır. Çünkü, “tebdili ahlak-tushihi ahlak”, yani ahlakını insan düzeltmesi her an mümkündür. İyi kişilerin de kötülüğe düşebilecekleri de muhtemeldir. Onun için kötü ilelebet kötü kalmayabilir.
Tevbe denen, kötülükten dönme diye bir olay vardır. Şimdi bu yazılanları isbatlayacak olayı anlatalım:
Bu memleketin yetiştirdiği ama ticari yönü dışında fazla bilinmeyen mükemmel bir insan olan, ilim ve büyük tecrübe sahibi olan Bilalzade Hakkı Efendi. Hakkı Bilal abimiz çok güçlü hafız, mükemmel yazılar Arapça, Farsça ve Osmanlıca, eski İstanbul Türkçesini iyi bilen bilge. Duayen. Kanaat önderi bir zat-ı muhteremdi. 45 sene önce o zamanın mühendis –elektrik mühendisi- okulunda okuyan bir grup öğenci kendisini ziyaret için randevu almışlar. Biz de oradayız. Konuşma arasında bulunduk. Öğrenciler Hakkı abiye şu soruyu sordular: “Kainatın yaratıcısının tek ismi Hz. Allah cc.nun olduğunu insanların-alimlerin çoğu yüzde 90’dan fazlası kabul eder. Bütün ilahi hak dinler ve batıl din mensupları Allah’ı tasdik eder. Şimdi sualimiz şudur, insanlığa, icat ve buluşları ile büyük hizmet etmiş mucitler, fen ve teknokratlar (müslüman olmayanlar) cehenneme gidecekler deniyor. Bunların insanlığa iyiliklerinin bir faydası olmayacak mı?” dediler.
Merhum ve muhterem Hakkı abi şu cevabı verdi: (Özellikle Edison’u sordular)
Bir kere şunu iyi bilmeli; ışığı-elektriği bulacak kadar akla sahip olan bir insan Allah’ın varlığını nasıl bilmez. Hastalığı doktor keşfeder, ilacı yazar. Şifayı kim verir? İlacı yaratan kim? Bu insanlara kafir nazarı ile bakamayız. Umarız, ümit ederiz, insanlar da iman ehli olarak ölmüş olabilirler. Bizler zahire-görünene göre hüküm veriyoruz. Gizliyi bilemeyiz. Belki ölmeden bile olsa, Hz. Allah’a ve onun yüce resulü Hz. Muhammed S.AV.’e inanmadığını nasıl tesbit edebiliriz? Her Müslümanın imanlı öldüğünün garantisi nedir? Bunları ancak Hz. Allah bilir. Yüce Allah yarattıklarından birisini yok etmek isteseydi cehennemi yok ederdi. Çünkü onun sonsuz merhameti bunu gerektirir. Görmez misiniz ki, ulu Allah, Rahman sıfatının bir gereği olarak “şu kainatta kendisine inanan ve inanmayan herkese ikram ediyor. Güneş, kafiri de mümini de aynı oranda ışıtıyor ve ısıtıyor. Bütün kainatı mümin, münafık, kafir, müşvik, müşterek kullanıyor. Yüce Allah inanmayanları yok edin demiyor, ihmal etmiyor. İmhal ediyor. Yani mühlet veriyor. Fakat şu kesindir. Hangi icadı yaparsa yapsın eğer münkir olarak (imansız) ölmüşse, şu gördüğünüz kainat altın olsa bunu da kafir olarak insanlara hibe etse ahirette hiçbir faydası olmaz. Önce nimetin sahibi bilinecektir. Onun için ulu mevla Kur’an’da “Milülerzu zeheben velevifteda bih” yani, “arzı altın olarak tasadduk etse faydası yoktur” buyuruyor. Bu ulu Allah’ın hükmüdür. Bize düşen insanlara hüsnü zan-iyi gözle bakmak düşer.
İkinci olarak, Mevlana hazretlerinin Mesnevi’sindeki bir beyti şu olayla yorumlar ki, o da makalenin baş sözüdür. Telisten-tevhide, General Yorgi olayıdır ki, olay şöyledir:
Mevlana Hz. Buyurur ki; “Günler geçip gittiyse varsın gitsin, itibar sonadır. Her şeyin sonu önemlidir. Ey pak ve mübarek olan insan-ı kamil, hemen sen varol” Ömrünün çoğunu boşa geçirmiş, belki küfür içinde geçmiş, marifet zevkinden nasibini alamamış olanlara Hz. Mevlana diyor ki, buyuruyor ki; “Hayatının onda dokuzunu Teslis Akidesi -Hıristiyan- içinde geçirmiş olanlara ibret için örnek olan şu olayı dikkatle dinle. Hayatın bir çok günü hebaen mensura, yani boşa havaya geçip gittiyse olan oldu, boşa esef etme, üzülme. Biten bitmiştir. Üzülmenin bir faydası yoktur. Matem ölüyü diriltmez. Korku tehlikeyi tacilden (acele gelmesinden) başka bir işe yaramaz. Tedbire bak. Ömrünün geri kalanını kurtar. Ve farisi olarak ‘Deruş-i ahir dem-i ahar hüved’ yani son nefeste bile olsa insana hidayet ve inayet ulaşabilir. Mukadder bir demden müreffeh bir dem doğabilir. Bunu unutma ve ümidini kesme. Işığa doğru koş. O zaman sana nurlu bir alem doğabilir” Mevlana’nın bu sözünü yorumlayan general Yorgi’yi örnek vererek bizleri uyarıyorlar ve diyorlar ki; “Maziye -geçmişe- bakarak ümitsiz olmamalı, dinimizde ümitsizlik yoktur. Allah’ın rahmetinden ancak kafirler ümitlerini keser (Zümer suresi ayet 53) Halde ve istikbalde çalışmalısın.” diyor ve yermük harbinde 70 yaşından fazla olan Hıristiyan generali General Yorgi’nin hidayetini anlatıyor. Olay şu:
Hz. Ebubekir vefat edip hilafet Hz. Ömer’e tevdi edilince, İstanbul Doğu Roma İmparatorluğu hızla yayılan ve Anadolu’ya kadar ilerleyen İslamiyeti yok etmek ve bütün Müslümanları Umman Denizi’ne dökerek İslam’a son vermek için bir Haçlı ordusu topluyor. Bu orduda 240 bin Rum askeri var. Çok güçlü bir ordu. Başlarında Bizans orduları Başkomutanı General Yorgi var ki, yıllar yılı ömrünü harp meydanlarında geçirmiş tecrübeli bir paşa var.
SÜRECEK