Hocası Hz. Üftade, Hüdai’ye dua etmiş. Müritleri baharda çiçek toplamaya göndermiş. Talebeler tutam tutam, demet demet çiçekleri yolup getirirken, Hüdai hazretleri kendiliğinden kökünden kopmuş, pörsümüş bir çiçekle gelmiş. Üftade sormuş öğrencisi Hüdayi’ye: Herkes demet demet çiçekler getirirken, sen niye bir dal solmuş çiçek getirdin?
-“Efendim, hangi çiçeği koparmak istesem Allah’ı zikrediyordu. Kıyamadım. Bu bir dal çiçek zikretmiyordu. Çünkü kökünden kopmuştu” deyince, Üftade hazretlerinin gözleri yaşardı. “Hükümdarlar rikabında yürüsün” diye ona dua etti. Bir gün Hüdai hazretleri pazara gidiyordu. Padişah da atına binmiş, oradan geçiyordu. Padişah atından indi, Hüdai hazretlerini ata bindirdi. Kendisi de arkasından yürüdü. Hocasının duası gerçek oldu. Yine; Padişah 5. Ahmet, Hüdai hazretlerine abdest aldırıyorken, su döküyor, Sultan Hanım da peşkir tutuyordu. Padişah, Hüdai’ye “Efendim, nolur bize bir keramet izhar etseniz” diye rica etti. Hüdai hazretleri de, “Oğlum Ahmet, sen ne kerameti istiyorsun. Bundan ala keramet mi olur. Sen koca Sultan suyumu döküyor. Hanım anamız da havlu tutuyor. Bundan büyük keramet mi olur. Yedi düvelin padişahı bize hizmet ediyor” buyurmuştur. Maneviyat bahçesi sh.3940, Şemsettin Yeşil İst. Vaizi ikinci baskı 1967,İst.
Söz uzadı... R.SAV.in Hz. Ali R.A.ya Ebu Türab (Toprağın babası) diye onun gücüne işaret ettiğini anlatırken, aziz Mahmut Hüdai hazretlerinin kerametlerine intikal etti. Hz. Ali R.A. yüzüne tüküren hasmını affetmesi onun hasmını imana kavuşturması içindi. Tam bir ihlas ve samimiyet örneğidir.
Mevlana Hazretleri, içtenlikle ahlaklanan Hz. Ali’yi örnek gösteriyor; “Gazada-harpte ki o pehlivanı mağlum edip öldürecek anda, pehlivanın Hz. Ali’nin yüzüne tükürmesi, bu küstahlığa kızıp hasmını öldürseydi, nefsi için, yüzüne tükürdüğü için öldürecekti. Bu ise hak için olmayacaktı. İntikam almak için olacaktı. Bu ise hakka ters. Nefse hoş olurdu ki, Hz. Ali nefsini öldürdü. Pehlivanı kurtardı. O pehlivan da kalktı müslüman oldu ve Hz. Ali’nin ihlasına hayran oldu. Öldürseydi kimin eline ne geçecekti ki, maksadı öldürmek değil, yaşatmaktır. Kılıçla değil, inanarak iman etmesi sağlandı ve o pehlivan ebedi hüsrandan kurtuldu.”
İşte cihan harp tarihinin en üstün kahramanlarının en üstünü olan Hz. Ali nefsini yenmekle maneviyatın da pehlivanı olduğunu ispat etmiş oldu. Mevlana hazretleri bunu en önemli ihlas örneği olarak Mesnevi’sinde zikretmektedir. İhlas ve samimiyet, yani işleri Allah rızası için yapmak adına Hz. Mevlana’nın Hz. Ali’yi misal göstermesi dışında bir çok örnekler vardır. Konuyu bağlamadan önce, bunların bazılarını da siz kıymetli okurlarımızla paylaşarak bu mevzuyu daha da zenginleştirmek isterim. R.SAV.in geçmiş ümmetlerden zuhur etmiş bazı güzel örnekleri bize hadisi şerif olarak aktardığı olmuştur. Bunlardan bazıları şunlardır: R.SAV. buyurur; “Beni İsrail’den bir kadın fahişelik suçu ile toplumdan dışlanır. Allah korusun, canına kastedilmek istenir. Kadın bir gece o beldeyi terk eder. Ölüm korkusu ile tevbe üstüne tevbe eder. Gece kaçar, gündüz yatar. Çölde bir su kuyusuna gelir. Orada susuzluktan bayılmış, ölmek üzere bir köpek görür. Uzun yorucu ve çetin yoluculuk nedeniyle yorulmuş, bitkin bir halde iken, parçalanmış elbisesini yırtıp birbirine bağlayıp ekleyip ucuna postalını bağlayıp kuyuya sallayıp su çekerek köpeği sulamış, susuzluktan ölmek üzere olan köpeği kurtarmış. R.SAV.in ifadesi ile bu işi Allah rızası için yapmış ve samimi yapmış. Ulu Allah Hz. Musa’ya vahyederek kadını afettiğini ve cennetine koyacağını bildirmiştir. Halkın tabiri ile kötü hanımın cennete girmesine iki sebep var. Birisi yürekten tevbe, ikincisi köpeğe olan samimi davranışı. Belki de en önemlisi kadının ulu Allah’ın engin rahmetine sığınmasıdır. Bu olayın özünde yapılan işin Allah rızası için yapılması, yani hanımın ihlasıdır. SÜRECEK