R.SAV. efendimiz, “Benim yolum, dinim, Hz. Nuh’un gemisi gibidir. Ona binen kurtulur, ondan uzak kalan, binmeyen boğulur” buyurdu. Hz. Nuh’un 4 oğlu, bir de karısı vardı. Oğulları; Ham, Sam, Yafes ve Kenan’dır. İlk üç oğlu, gemiye bindiler. Hanımı ve Kenan iman etmediler. Akıl yürüttüler. Hud Suresi 41. Ayet, “Nuh oğullarına gemiye binin dediği zaman 3 oğlu gemiye bindi, Kenan ve hanımı biz suda boğulmayız, yüksek dağlara çıkarız, kurtuluruz demişler ve sular yeryüzünü kaplayınca dağlara çıktılar. Ama sular dağları da aştı ve hepsi, -vekane minel muğragıyn- boğuldular.
Demek ki, Mevlana’nın ifadesiyle, din ve ahkamı sadece akılla bilinmez. Özellikle Fer’i hükümler, fıkıh akla dayanmaz. Makildir, vahidir. Eğer din sadece akıl olsaydı, peygamberlerin mucizesine hacet olmazdı. İslam dini mantık dinidir. Doğrudur ama ibadetlerde mantık bulamayabilirsin. Örneğin neden namaz vakitleri 5’tir. Neden sabah namazı farzı ikidir de, akşam namazının farzı 3’tür gibi... Bu örnekleri uzatabiliriz. Bunları R.SAV.in gösterdiği gibi yaparız. Bunu ulu Allah, Hz. Muhammed’e bildiriyor, o da bize gösteriyor. İnsanlar akıl erdiremediği hususları inkara kalkışıyorlar ve hataya düşüyorlar. Halbuki, Allah’a teslim olsalar, selamet bulacaklardır.
Hz. Nuh’un oğlunu ne yanılttı? Aklının çokluğu yanılttı. Tefsircilerin yorumlarına göre, süper bir yüzücü imiş. Yeryüzünü su kaplasa bile yüzer kurtulurum diye akıl yürüttü. Hz. Mevlana, malın israf edilip yarar yerine insana ahirette ve dünyada zarar olduğu gibi, fazla akıl iyiye kullanılmadığı için felaket getirdi. Hz. Nuh’un oğlu Kenan’ı kafir yaptı. Keşke aklı azalsaydı, hiç yüzme bilmeseydi, güvencesi olmazdı ve babasına teslim olurdu, diyor.
Arabın dahileri, başta Ebu Cehil, Hz. Ömer, Hz. Ali, Muaviye, Ebusufyan gibileridir. Bunlardan Hz. Ömer ve Ebu Cehil’den birisinin İslama girmesi için R.SAV. dua etmişti. Ebu Cehil en katı, inatçı, müşrik idi. Hz. Ömer tastamam sağlam mükemmel müslüman idi. Ebu Cehil, Hz. Ömer R.A.nın öz dayısı idi. Aklına güvendi, kibire büründü ve kendini ebedi saadetten mahrum etti. Ebu Cehil’in oğlu İkrime b. Ebu Cehil, Mekke’nin fethinde müslüman oldu. Yermuk harbinde General Yorgi’nin komutasındaki 340 bin kişilik orduya karşı çarpışırken şehit oldu. Babası öldü. Oğlu şehiden öldü. Cenab-ı Hakk’ın böyle cilveleri vardır. “Ölüden diri, diriden diri çıkarır. Kafirden mümin, müminden kafir doğabilir.” Ali İmran 27. Ayet.
Akıl insana rehberdir, ışıktır, önderdir. İyiye kullanılmazsa insanın aklı bile başına beladır. Kandırmaların en kötüsü insanın kendini kandırmasıdır.
İnsanların en büyük zaaflarından birisi de, birbirlerine dürüst davranamamaları, birbirlerini kandırmaya eğilimli olmalarıdır. Bunun en kötüsü de insanın bile bile kendini kandırması ve felaketini hazırlamasıdır. Bunu insanlar akıllarını kötüye kullanarak yapıyorlar. Yüce Allah Kur’an’da bizi doğruya, iyiye, güzele yönlendirecek olan akıl nimetini hayra kullanarak hakikati bulabileceğimizi bildiriyor. “Efela kağgılun” Akıl etmezler mi, düşünmezler mi. “Efela tetefekkerün” gibi çarpıcı, şok etkisi yapan hitaplarla, insana aklın hayra kullanmasını emretmektedir. Bu konuda Mevlana hazretleri filozof, felsefe alimlerinin aklı vahyin önüne koyarak herşeyi akılla değerlendiren, fiziki alemin dışında başka bir alem kabul etmeyen, aklın dışındaki gerçekleri yok sayan anlayış felsefe anlayışıdır. Vakıa felsefe dini ve manevi bilgileri maddi ilimlerle, akıllarla anlamaya ve anlatmaya çalışmış olsalar da, tam başarı sağladıkları söylenemez. Cin, şeytan, melek nedir, cennet-cehennem, mahşer gibi konular görünmeyen hususlar, fizik ötesi olaylar akılla çözülememiştir. Bunlar ancak gerçek bilgi olan vahiyle çözülebilecek meselelerdir. Herşeye rağmen akla islam dini kadar önem veren bir sistem yoktur. İşte fen ve teknolojinin ana kaynağı olan akıl felsefenin anasıdır. Herşeyi akılla çözmeye çalışmak ise felsefenin yanılgısıdır. Bu yanılgıları tarihsel gelişmelerle tartışılan ve yaşanan bazı hadisleri anlatarak vahye dayanmayan aklın zaafını ve vahiyle kuvvetlendirilen yani vahye, ilahi mesaja dayanan aklın mükemmelliğini ortaya koyacağız.
Felsefe ile uğraşan alimlere genelde filozof denir. “Tabiat, herşeyin aslıdır. Kendiliğinden oluşmuştur. Yok olacak değildir. Tabiat olayları ile değişime uğrasa da tamamen yok olmaz, ebedidir” gibi bir anlayışı akılla savunanlardır. Bunlara göre, kainatın yegane yaratıcısı kainatın kendisidir. Böyle bir düşünce dünya kurulalıdan beri hiçbir şeyin kendiliğinden oluvermesi onun bir müessirinin olmayışı diye birşey görülmemiştir. Müessiri hakiki Hz. Allah’tır. Sebepleri yaratan Allah’tır. Var eden Allah’tır, yok edecek olan Allah’tır. Bu akıl ve nakil vahiy ile mutlak kesin sabittir. Tabiatçılara göre, tabiatın aslı, ana maddesi 4’tür. Anasır -erbea- dört unsur; Toprak, Su, Ateş ve Hava, kainatın aslı. Tabiatçılara göre, bu dört nsurdur. Herşey kendiliğinden oluvermektedir, derler. Halbuki, işin aslı öyle değildir. Bir ekmek örneği vardır. Ekmek nereden alınır, fırından, neden yapılır, ekmeğin ana maddesi undur, un nedir, buğdaydır. Buğday nereden gelir, tarladan. Tarla buğdayı nasıl yapar, buğday tarlaya ekilir, yetişir, biçilir, buğday olur. Buğdayı buğday yapan güç nedir. Buğdayı yetiştiren ana sebep nedir. İşte bu son iki soru cevap bulamaz. Çünkü Allah kullarını beslemek için buğdayı yaratmış ve bunu da Kur’an’da bildirmiştir. Hiçbir şey kendiliğinden olmaz. Ona ol diyen (kün) ulu yaratan vardır. Bu mantığı yürüten akıldır. Ama sonunu getiren de vahiydir. Yani, Allah emretmezse, hava, rüzgar esmez. Ateş yakmaz. Toprak bitirmez, su akmaz. Suyun aslı ateştir. Ayrıştığı zaman H2O oksijen ve hidrojenden oluşur. Yakıcı, su olunca söndürücü olur.
Görevi yakmak olan ateş, yakmaz hale gelebilir. Mucize ve kerametlerle bu gerçek ortaya çıkar. Olayları tek tek anlatmaya gerek yok. Rufai dervişleri elbiseleri ile kızgın fırına giriyorlar, elbiseleri bile yanmıyor. Hind fakirleri de bunu yapıyor. Birine keramet, diğerine istarac deniyor. Hz. İbrahim’i Babil krallarından Nemrud’un ateşe attığı ve ateşin Hz. İbrahim’i yakmadığını bilmeyen yoktur. Neden yakmadı ateş Hz. İbrahim’i? “Gulna ya naru küni berden ve selamen ala İbrahim” Ulu Allah “Biz ateşe İbrahim’i yakma, onu soğut dedik ve o da yakmadı. Ateş güllük gülüstanlık oldu” buyuruyor.
SÜRECEK