Ey kurt ile tilki. Resim ressamı nasıl anlayabilir? Resmi yapan ressamdır. Kötü zanda bulunanlar kazdıkları kuyuya düşerler. Eğer suizan Ulu Allah’a karşı yapılırsa, bela kaçınılmaz olur.
Hudeybiye sulhu İslam tarihinde meşhurdur. R.SAV. hicretin 60. yılında Mekke müşriklerin elinde iken, sadece Umre yapmak için müşriklerden izin istedi. 1500 kişilik silahsız bir toplulukla Mekke yakınına, Hudeybiye mevkiine geldi. Mekkelilere niyetimiz umre yapmak dediyse de, onlar suizanna kapılıp, harp hazırlığı yaptılar. R.SAV. onlarla çetin görüşmeler sonunda, Hudeybiye andlaşması imzalayarak, Medine’ye geri döndü.
Görünürde anlaşma Müslümanlar aleyhine ağır şartlar taşıyordu. 6 ay geçmeden anlaşmayı müşrikler kendileri bozdular. Ve bunların felaketi oldu. Bir sene sonra Mekke fethedildi. İslamiyet her zaman galebe çalacak hale geldi. Yani burada Mekke müşriklerinin kötü düşünceleri, suizanları onların felaketini hazırladı. Kurt ile tilkinin hırs ve tamaha dayalı düşünceleri de onların zararına oldu. Aslan, kurt ve tilkiye gülümsüyor, onlar da inanıyorlardı. Derken, arslan dedi ki; “Eski tecrübeli kurt, bu avı sen aramızda pay et ve aramızda adalet göster. (Beyit 3041) Taksim hususunda bana vekalet et ve cevherini göster.” Emri alan kurt iyi yapıyorum zannı ile, herkesin avladığı kendisinin olsun düşüncesiyle aslana dedi ki; “Yiğidim, yaban sığırı senin, keçi benim, tavşan da Tilkinin olsun. Herkesin cüssesine göre av.” Taksim görünürde adil gibiydi ama, aslan, kurdun ben, sen demesine öfkelendi. Ben burada iken sen-ben, ben-sen demeye utanmıyor musun dedi ve bir pençede kurdu boğdu ve parçaladı. Derisini sıyırdı, başından çıkardı. Aslan kendini yer yüzünde Allah’ın kudreti olarak görüyordu. Öfkesi buradan geliyordu. Kurt, ey üstadım hepsi senin deseydi, aslan hepsini onlara bırakacaktı ve insanlar için benlik davasında bulunanların sonundan korkuluru anlatmak istedi.
Kurdu parçalayan aslan süt dökmüş kedi gibi düşünen tilkiye döndü. Şu avları sen taksim et dedi. Tilki kurdun açlık haline baktı ve ibret alarak aklını başına devşirdi. Tilki kurnazlığı ile, emrin olur benim aslanım dedi. Aslanın huzuruna vardı. Yerlere kapandı ve sonra; “Efendim, şu yaban sığırı kuşluk yemeğin, şu keçi öğle yemeğin, tavşan da akşamlığın olsun. Bunlar efendimize layık değil ama, elde bulunan bunlardır. Afiyetler olsun” dedi.
Aslan, tilkiye sen adaleti patlattın. Yani tam adilane bir taksim yaptın. Bunu kimden öğrendin, diye sordu.
Tilki; “Ey hayvanlar aleminin padişahı. Kurdun hali meydanda. Ondan -kurttan- öğrendim” dedi.
Aslan, tilkinin bu taksimi için, “Ey tilki, madem ki sen bizim varlığımızda fani oldun, fedakarlık gösterdin, avların hepsi, üçü de senin olsun, al götür” dedi. “Ey tilki, sen tamamıyla ben oldun. Seni nasıl incitirim. Ben de senin avlar senin. Madem ki alçak kurttan ibret aldın, teslim oldun, benim için sen kurnaz tilki değil, benim aslanımsın” dedi.
Tilki, aslanın taksim işini önce kurda teklif ettiğine binlerce şükretti. Yoksa aynı akıbet onun olacaktı. Üstelik tilkinin üç değil, dört avı oldu.
Ve Mevlana hazretleri, şu gerçeği ifade ediyor: “Bizden evvelkilerin başına gelenler, bizim başımıza gelmesin istiyorsan, geçmiş milletlerin akıbetinden ve olaylardan ibret almalı. Sonradan gelenler, ellerinde ibret alma gibi bir fırsat olduğuna daha çok şükretmelidirler.”
Bunun içindir ki, Hz. Muhammed’in ümmetine “Ümmeti merhume” yani, Allah’ın rahmetine mazhar olmuş ümmet denmektedir. Yaratılış ve dünyaya geliş itibarı ile sonraya kalışımızın Allah’ın bir lütfu olduğunu bilmeliyiz. Ali İmran Suresi, 137. Ayet. “Fesiyrü filarzı. Fenzurü keyfe kane akibetül mükezzibiyn”. Yani, yeryüzünde dolaşın, eski milletlerin örenlerine bakın. Allah’ı ve peygamberleri inkar edenlerin sonunu görün ve ibret alın” buyuruyor. Nuh kavmi suda boğuldu. Ad kavmi, semut kavmi, taş yağmuru ile helak oldu. Firavun denizde askerleriyle boğuldu. Lut kavmi yerin 400 metre altına geçti. Battıkları yere Lut gölü oluştu. Nemrudun askerlerini sivrisinekler helak etti. Ashabı fiili ebabil kuşlarının ayakları ile attıkları pişmiş taşlar öldürdü ve daha niceleri... Nerede nasıl helak oldu ve bunların kalıntıları bugün turistik amaçla ziyaret ediliyor. Ama hiç kimse bunlar niye böyle batmış diye düşünüp ibret almıyor. Onların felaketleri bile bizim menfaatimiz oluyor. İyi de bu insanları Allah normal ölümle öldürmedi. Bela ve musibetle helâk oldular. Helâk olan milletlerin yok olmasının bir sebebi vardır: Biri, inkar ve isyanları, ikincisi, gelecek nesillere ibret olmalarıdır.
Bu gibi ibretli olayları yazan, anlatan hatipler ve yazarlar, sözün sonunda “fagtebirü ya ülilelbab”, yani, ibret alın ey akıl sahipleri, derlerdi. Satıcılar pazarda mallarını satmak için “alan yok mu buraya, buraya” diye bağırır. Ören tarihi kalıntılar ve gözümüzün önünde cereyan eden olaylar da; bizden öğüt, ibret alan yok mu, diye lisanı halleriyle seslenirler. Biz de diyoruz ki, ey yazıcı ve okuyucu, bunlardan ibret al. Boşa okuyup yazma.
Başka bir olayda buluşmak üzere, hoşça kalın, dostça kalın. Ulu Allah’ın korumasında olun.
SÜRECEK