Şimdi; bir harpte komutana itaatsizlik gösterilmesi, divanı harpte yargılanmalarını gerektirir. Yüce Allah bu konu ile ilgili olarak; “Allah’ın sana ihsan ettiği bir ulu rahmetle onlara karşı mülayim davranın. Nobran-sert, katı olsaydın, yanından dağılıp giderlerdi. Şimdi onlar ettikleri için affet. Allah’tan onlar için mağrifet dile, dünyaya ait işlerde onlarla istişare et. Verdiğiniz karardan dönme. Hakikat Allah kendine tevekkül edenleri sever.” buyurmak suretiyle; nasıl hareket edeceğini, af yolunu tercih etmenin lüzumunu ifade ediyor.
Hz. Mevlana; Aslanın, kurt ve tilkiyle bir ortaklık kurmalarına destek anlamında, R.SAV.in sahabileri ile istişare ederek onların düşünceleri doğrultusunda hareket etmesinin R.SAV.e bir eksiklik getirmeyeceğini, hatta yücelteceğini anlatmak için;
“Der Terazü cev refiki zer şudest
Ni ezanki cev çu zer cevher şudest.”
Yani; Terazide arpanın, altına arkadaş olması, yani dirhem kefesine konulması, arpanın da altın gibi kıymetli olmasını, arpanın cevher olmasını gerektirmez.
Eskiden altın tartılırken, ufak gramların azlığı nedeni ile olmalı. Altının ağırlığı belli olmadığı için dirhem kefesine, arpa, buğday, çekirdek gibi şeyler koyarlardı. Bu arpanın altın değerinde olmasından değil, ağırlığının belirlenmesi içindir. Yani; yüksek seviyeli bir makam sahibinin, avamla birlikte olması onun yüceliğini küçültmez. Hatta daha da yüceltir. Çünkü; R.SAV. “Kim, yüksek mevkide bulunur, tevazu, alçak gönüllülük gösterirse, Allah onu yüceltir. Kim de kibir gösterirse Allah onu cüceltir, alçaltır” buyuruyor. Onun için R.SAV’ın tevazu gösterip ahbapları ile istişaresi örnek bir davranıştır. Bize de modeldir. Demek oluyor ki, aslanın tilki ile beraber hareket etmesi, aslanı küçültmez, hatta onu yüceltir.
Kur’an’da zikredilen -sureyi kehifde- ashab-ı kehvin köpeği “Vekelbühüm zirayhi bilvesiyt” 309 sene mağaranın ağzında, mağara ehli ile beraber uyutulmuş ve sonra uyandırılmıştır. Burada mağara ağzında köpek bekçilik yapmıştır. Elbette bu Allah’ın izni ile olmuştur. Ruh, bedenin yoldaşıdır. Ruh çok ulu, beden ise nefisin elinde süflidir. Bedene hayat veren ruhtur. Kurt ve tilki ile ava çıkan aslanın da onlarla beraber olması tabiatın bir gereğidir.
Şimdi, aslanın komutasında kurt ve tilki avın peşine düşüyorlar. Aslan, bir yaban sığırı bufalo, kurt bir yaban keçisi, tilki de bir tavşan avlıyorlar. Kurt ile tilki diyor ki; bir yiğidin yanında bulunmak, onun gölgesinde oturmak, gece-gündüz kebap yemek onlar için haktır.
Avladıkları avları, sürükleyerek ormana getirdiler.
Kurt ile tilki, aslanın avları adaletle paylaştıracağı tamâına kapıldılar.
Aslan bunu farketti. Enbiya ve evliya esrara vakıftır (innallah ile). Aslan da onların niyetini anladı. İnsanlarda da feraset denen altıncı his, bakışlardan muhatabının niyetini anlayabilir. Ama bu herkese nasip değildir.
R.SAV. efendimiz, “Müminin ferasetinden sakının, o Allah’ın nuru ile bakar” buyurmuştur.
İlmiyle âmil alimler, salihler, kamil-olgun müminler bu hadisi şeriften nasibini alanlardır. Mevlana hazretleri, bu feraseti aslana da atfediyor. Kurt ile tilkinin kalbini aslana okutturuyor. Şöyle bir laf da vardır. Yeri gelmişken; “Sofrada elini, mecliste dilini, tenhada belini, evliya huzurunda kalbini sakit tut ki, emanette olasın”.
Bunun manası açıktır. Sofrada eskiden sofra başındakiler karavana usulü bir kaptan yerlerdi. Sofrada etrafa bakarak yenmelidir. Yoksa ha bire kaşık çalmak insanı küçültür. Görgüsüzlükle itham edilmesine sebep olur. Mecliste diline sahip ol. Özellikle bilineni konuşma. Niyetin anlaşılır. Tenhada kimse yok zannettiği yerlerde şehvetine hakim ol. Melekler kayıttadır. Evliya huzurunda kalbini salim tut. Kalp okuyan evliyalar vardır.
Rahmetlik kayınpederimden dinlemiştim; Vezirköprü ilçesinin Habbaki veya Hepbaki köyünde, İstanbul medreselerinde okumuş, ehli tasavvuf hoca İbrahim Efendi var idi. Ben 1952’de çocukluğunda ay yüzlü nurani bir ihtiyar halini görmüştüm. Rahmetli dedem bana elini öptürdü. Duasını almıştık. Sonra vefat etti. Dedem medrese alimi idi. Arapça eserleri bana intikal etti. İlmi seviyesi okuduğu Arapça eserlerden belliydi. Görüştüğümüzde Hoca İbrahim hazretlerinin dedemle çok ilgilendiğini, benim mutlaka dini tedrisata verilmemi önerdiğini sonradan öğrenmiştim. Öyle de oldu. İşte bu hoca İbrahim efendi, müritleriyle sohbet ederken benim kayınpederim Osmancıklı bahçıvan Hacı Nuri efendi anlatmıştı. Mecliste sohbet uzamış. Sigara tiryakisi olan kayınpederim, ‘ah bir sigara molası verse’ diye düşünüyormuş. Hoca İbrahim efendi hazretleri kendisi sigara tiryakisi olmadığı halde, elini cebine sokup bir sigara çıkarıyor. Uzakta oturan kayınpederime doğru atıyor. Tam alnına değiyor. Sen biraz dışarı çık ta gel, diyor, ve öyle yapıyor. Dışarda hoca efendinin attığı cigarayı içip içeri giriyor. Bunu bana anlatmıştı. Mevlana hazretleri de evliyanın insanın kalbine vukfiyeti olduğunu beyanla, ulu kişilerin yanında kalbinizi temiz tutun diyor ve aslanın asaleti ile kurt ve tilkinin niyetlerini okuduğunu, ama onların yüzüne vurmadığını söylüyor. Ben kurt ile tilkiye hadlerini bildireyim diye düşünüyor.
SÜRECEK