AVLANMAYA ÇIKAN ARSLAN, KURT VE TİLKİNİN HİKAYESİDİR
Sözlü ve yazılı edebiyatta bazen hayvanlar, bazen tabiat varlıkları insanlar gibi konuşturulup, insanlar gibi davranışlar hayal edilerek bir fikri anlatmak, bir gerçeği ifade etmek usulü vardır. Buna farklı hayvanları konuşturma ve bir takım edebi sanatlar olarak isimlendirilir. Bu usul basın hürriyetinin kısıtlandığı ve insanların fikirlerini açıkça ifade edemediği zamanlarda bir gerçeği ifade etmek, bir kötülüğü yenmek için kullanılan bir metod olduğu gibi, normalde de hayvanlarla insanları özdeşleştirerek günlük hayatımızdaki olayların faillerini –oyuncularını- hayvanlara yaptırarak ibretamiz -ibretli- örnekler de sunulmuştur. Bunu işin uzmanlarına bırakarak konuya geçelim.
Mevlana hazretleri, anlatacağı fikri, vermek istediği mesajı bazen yukarıda anlatılan usule uyarak vermiştir. Hatta bazı sığ düşünceli insanlar Hz. Mevlana gibi bir dehayı, yazdığı koskoca 25 bin beyitlik Manzum Mesnevi’sinde bu anlatımından dolayı -Mesnevi’ye- kurt, kuzu, hikayesi yakıştırmasını yapmışlardır. Halbuki, Hz. Mevlana’nın maksadı hikaye anlatmak değil, insanlara ibretli olaylı anlatacak, onları uyarmak, hakikatleri öğrenmektir ve bunu da yaparken, herkesin anlayabileceği bir üslupla ve basit olayları konu ederek yapmasıdır. Aslında benim anlayabildiğim kadarıyla Hz. Mevlana gerek Mesnevi’de, gerekse divanı kebirinde anlatmak istediği, insanı insanlıktan çıkaran, onu en aşağılara, Yüce Allah’ın tabiri ile “Esfeli safiliyne” düşüren, insanın nefsini, süflilikten ulviliğe yüceltmek için yapması gerekenleri konu edinmiştir. İnsanın benliği ben, ben, kibir, hırs, tamah, cimrilik, egoizm, şehvetperestlik, şöhretperestlik, kendinden başkasını yok sayarak yaşama arzusu vs. gibi ahlaki zemine, kötü huylardan insanların bedeninin, nefsinin ve ruhunun temizlenmesi böylece insanı yüceltmek gayreti ile Mesnevi’yi yazmıştır.
İşte makaleye başlık yapılan hikayede, insanlardaki benlik, hırs, tamahın fenalığı, adaletin temini, Allah’ın varlığında insanın benliğini eriterek yüceltmesi konu edilmektedir. Vahdet yolu-Allah yolunda benlik ve senlik gibi ikiliğe delalet eden fikirlerin en büyük yanılgı olduğunu anlatmak için Hz. Mevlana buyurur ki;
“Şir’ü-Gürg-ü Rubehi Behri Şikar
Reftebündent, ez taleb dev kuhsar”
(Mesnevi 5. cilt, Beyit 3012-3050 ve ilerisi beyitler)
“Aslan, kurt ve tilki” avlanmak kasdiyle dağa çıkmışlar. Bir odada toplanıp demişler ki, kim avı yakalarsa birimiz öbürüne yardım etsin, taşımada kolaylık sağlayalım, diye anlaşmışlar. Biz üçümüz bir olursak hem avları çok ve çabuk avlarız, hem de kolay taşırız, diye karar vermişler. Aslında ormanların ve hayvanların kralı aslana kendinden zayıf olan kurt ve tilki ile av yapmak zül idi. Amma aslan liderliğini ve cömertliğini göstermek, kurt ve tilkiye ikram etmek için bu ortaklığa razı olmuştu. Kurt ile tilki ise, hem aslanın şerrinden emin olmak, hem de onun gücü sayesinde av sahibi olmak ve aslanın yanında görünerek onun şerefinden yararlanarak ormanın diğer hayvanlarına karşı bir üstünlük taslamak gibi gayeler gütmüşlerdi.
Şimdi, bu ortaklık nedeni ile Hz. Mevlana bazı hakiki gerçeklere işaret ediyor. Güçlü gücünü en azından adalet ve merhamet için kullanmalıdır. Yoksa bu güç zulme dönüşür. Haklı olan değil de, güçlü olan gücü nedeni ile zulme sapar diyor ve Ali İmran Suresi 159. ayetine işaret ediyor. İstişarenin danışmanın önemini topluca bir fikire varmanın önemini söylüyor.
R.S.AV. efendimiz Uhud Muharebesinde önce, Mekke müşriklerinin 10 binden fazla güçlü bir ordu ile Medine üzerine geleceklerini ve Medine’de bir tek Müslüman bırakmadan yok edeceklerini, istihbar etmişti (haber almıştı). Önce yüce Allah’tan vahyi beklemiş, sonra Ashabını mabeynini-danışmanları müşavirleri ashabın ileri gelenleri ile istişare etmiş ve onlara müşri ordusunun güçlü olduğunu hatırlatarak, Medine’nin çevresine, önemli noktalara hendekler kazılarak, onları durdurmanın daha kolay olacağını anlattıysa da, Bedir’de zafer kazanan genç Müslümanlar, bire bir mücadeleyi tercih ediyorlardı. Bu asıl mücahitlerin maksadı, R.SAV.e itiraz değil, gayreti diniyle İslamın gücünü göstermekti. Ancak yanılıyorlardı ve neticede Uhud harbinde önceleri bir zaaf ve hezimet olmuş, sonradan toparlanan İslam ordusu büyük sayıda şehit vermelerine rağmen, müşrikleri püskürtmüşler ve bu beladan kurtulmuşlardır. Ancak Hz. Hamza gibi büyük sahabiler şehit olmuşlardı.
SÜRECEK