İhtiyar çengi bunları işitince, titremeye, elini ısırıp dövünmeye başladı. “Yarabbi, sen ne büyüksün, o kadar ki, büyüklük senin yanında pek kalır küçük. İnsanları 70 sene eğlendirdim, işe yaramaz hale geldim. Hepsi beni terketti. Yüze bakmaz oldular. Ey Ulu Allahım, beni yaratan yaşatan ve beni yalnız bırakmayan Ulu yaradanım, ben ne asiymişim. Kulluk edip hakkını ödeyemedim. Şükür edemedim. İhtiyar bi çare kulun utancından feryad etti. Ağladı. Öyle bir tevbe etti ki, kalbinde Allah sevgisinden başka bir şey kalmadı. Sazını yere vurdu. Elini kolunu parçalamak istedi. Utancından yere girecekti. Feryada devam etti. Ey 70 senedir kanımı içen beni isyan deryasına salan nefsim. Yazıklar olsun sana. Beni rabbimden alıkoyan şeytan lanet olsun size. Beni rabbimden ayırdınız. Sonunda beni vezir iken rezil ettiniz ve terkettiniz. Beni yaradan sahipsizlerin sahibi benim imdadıma yetişti” diyordu.
Bu olayda piri çengiyi (ihtiyar şarkıcı) tevbe ve istiğfar eden günahkar kimse, lüzumsuz şehvet ve şöhret için yapılan isyan ettiren, işret meclislerini de çenginin temsil ettiğini Mevlana hazretleri ve Mesnevi’yi açıklayan Alim şarihler söylüyor. 70 senelik çenginin sazı kırması da tevbesindeki sebatı temsil ediyor. Hepsi emmareyi ayaklar altına alıyor. Kalbindeki bütün ne varsa hepsini çıkarıp atıyor. Halka iltica ediyor. Ve ihtiyar çalgıcının feryadı devam ediyor.
“Yarabbi, kendimi sana şikayet ediyor ve adalet istiyorum. Beni 70 sene mahveden nefsimi sana havale ediyorum.”
Her müslümanın yüce Allah’a bir yönden yakınlığı vardır. Kiminin zikri, kiminin ibadeti, kiminin infakı, kiminin merhameti, kiminin halis niyeti, kiminin cömertliği, kiminin de tevbesi, kiminin ihlas ve samimiyeti ile ulu Mevlaya yakınlığı vardır. “Venahnü akrebü ileyhi min hablil verid” (Kaf 16. ayet) “Biz insana şah damarından daha yakınız” buyuruyor. İnsan vücudunda bir çok sayıda damar var. Niye şah damarı.. Çünkü, o can damarı imiş. Hz. Ömer çenginin bu ahvalini hayretle ve ibretle seyrediyor ve Hz. Faruk’un nuru İslamisi de çenginin ruhuna akıyordu. Daha önceki yazılarımızda Kayseri Rum İmparatorluğu büyük elçinin ruhunu temizlediği gibi, çengiyi de Hz. Ömer’in bakışları ile aydınlatıyordu. Burada Hz. Ömer’in ulu Allah tarafından çengiye gönderilmesi, öyle basit bir olay değildir. Kainatı tasadduk etmeden daha kıymetlidir. Hz. Ömer R. A. (İhtiyar çalgıcı sözünü kullanmayalım. İhtiyar veli, Allah’ın sevgili kulu diyelim) bu halleri gördü. Yüce Allah’ın bu ihtiyara hizmet emri vermesi Ömer’i o kişiye aşık etmişti ve ihtiyarı teselli etti. Senin feryadın, günahlarını temizledi. Kulluğun abdiyet makamını aştı. Mutrip-çalgıcı- evliyadan yani veli oldu.
Sanıyorum bu ihtiyar veli hakkında bilgi verilmiyor. Mutrip-çalgıcı-nereden nereye tevbe makamından rahmet makamına yükseldi. Maksadı mazlubu hasıl oldu.
Mevlana hazretleri “Halü kali ez-verayi halü kal
Garka geşte ez cemal-i zülcelal”
Mutrip: Halinde, hal kalinde, sözünde, mazharı hüda oldu. Allah’ın rızasına kavuştu. Cemal deryasına garkoldu. İhtiyar bu olaydan sonra bir daha konuşmadı. Halinden de bir bilgi yok.
Mevlana: Ey Allah’ın yüce eseri olan insan, bu olaydan ibret al. Kimseye hor gözle bakma. Kimsenin dış görünüşüne bakıp peşin hüküm ve yargısız infaz yapma. İşin aslını Allah bilir. İman kalpte gizlidir. Kimse kimsenin imanını ölçemez. Görüldüğü gibi general Yorgi yazımızda olduğu gibi 70 sene küfürle yaşar, bir anda hidayete geliverir. 70 sene günah deryasında yüzen, ıslah olup tevbe eden, evliyadan oluverir. Bunun aksi de mümkündür. Allah korusun insan mümin olarak akşamları dilim varmıyor ... kalkabilir. Yani evliya yatar, eşkiya kalkabilir. Burada da insanın iradesi esas olmakla beraber, Allah’ın hidayeti ve inayeti de esastır.
Gazetelerde okumuştum. Gerçeğini Allah bilir. Rus kozmonot, astronot, ayda ezan sesi duymuş, Kahire’de durumu anlatmış ve Müslüman olmuş. Böyle binlerce insan var. Kabe’yi görüp Müslüman olup hemen ölen yabancıları duyduk. Acaba Kabe’de ne gördü ki Müslüman oldu ve öldü.
Bir halk tabiri vardır: Hidayetin, rızkın, hırsızın ne zaman geleceği belli olmaz. Gönlünü hidayete, dükkanını rızkına açık, kapını hırsıza kapalı tut. O bakımdan ne demiş İbrahim Hakkı hazretleri; Erzurumludur, iki oğlu varmış, birinin adı Zakir, öbürününki de Şakir imiş. Biri zikir ehli diğeri sarhoş ama şükür ehli imiş. (Gerçeğini Allah bilir bu bir duyumdur). Zakir, sarhoş Şakir’i hor görürmüş. Ama babaları büyük alim ve veli, Şakir’deki istidadı görür, onun inancını bilirmiş. Bir gün oğullarını bir uçurumun başına diker. Zakir’e der ki, atla aşağı. Zakir atlamaz, korkar. Şakir’e emreder. Emret babacığım der, kendini uçuruma bırakır. Öldürmeyen Allah Şakir’i korur, ölmez. Öyle bir tevbe eder ki, bütün insanların tevbesine eşittir. İşte o zaman Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri evlatlarını huzuruna diker ve şu sözü söyler:
“Harabat ehlini hor görmez Zakir
Hazineye malik viraneler var.”
Viraneleri bakıp ağız büküp geçme. Orada gizli hazineler var. Kimseyi hor görme. Kimin kimden ne olduğunu ancak Allah bilir. Gerçek yargıç Allah’tır. Çünkü gerçeği en iyi o bilir. (İbrahim Hakkı hazretlerinin meşhur marifetnamesini özellikle gençlere önemle okumalarını öneririm. Hikmet ve hakikat kaynağıdır.)
Mevlana hazretlerinin başka bir kıssasında buluşmak üzere, hoşçakalın. Huzurlu olun, saygılarımla.
SÜRECEK