Gençliğinde kuyruğa giren devletçilerin hepsi bu ihtiyar çalgıcıyı aramaz, sormaz olmuşlardı. Öyle ki, bir ekmeğe muhtaç olmuş, aç susuz kalmış. Şimdiki zamanda bile gençliğinde kazandığını içki, kumar ve zina yollarında har vurup harman savuran, sonunda bakım evresinde ölümünü bekleyen sanatçıları duyup görüyoruz. Bunlar her zaman olan hadiselerdir.
Böylece günlerin birinci itibarını kaybetmiş, yaşlılık nedeni ile aranmaz olmuş olan yaşlı çengi, mezarlığa gitmiş, “sazımı dünyada dinleyen yok. Orada Ulu Allah’a sesimi duyurayım” diyerek mezarlıkta çalmaya başlamış. Tabi ki gece karanlığında. Zamanında (kerrü fer) kelli felli olan adama selam veren sağlar olmayınca ölülerin mekanına gitmiş.
Hz. Mevlana’nın bir sözü var; “Sağlardan fayda ümidini kesenler, ölülerden istimdada (yardıma) başlarlar” buyurur.
Demek ki, bu çengi de bu duruma düşmüş. Yüz sanatçı bir araya gelse bu çenginin yanında sönük kalırken, bugün kemal bitmiş (çengi-şarkıcı için) zeval başlamıştır.
Mevlana hazretleri yaşlı çalgıcının acıklı durumu nedeniyle bazı gerçeklere değiniyor, ve diyor ki;
“Dünyada hiçbir şey aynıyle devam etmiyor. Devamlı değişken bir durum dünyanın ve bu dünyada yaşam sürenlerin ilahi kaderi” olduğunu anlatıyor. Diyor ki; “Ayrı lisanları konuşan iki kişi, nasıl anlaşacak. Belki işaretle anlaşacak ama ne kadar anlaşacak.”
“İnsanlar hayvanların dilini bilemez. Karıncalar birbirlerini dinler ve konuşurmuş. Yürüyen iki karınca karşılaştıklarında durup bir miktar eğleniyor. Demek ki konuşuyorlar.” Mevlana hazretleri “İnsan karınca ile nasıl konuşur. Karınca ile konuşmak için Hz. Süleyman A.S. olması lazımdır...” Ve devam ediyor: “Sağ insan, ölü ile nasıl konuşur. Ölünün ahvalini bilmek için mucize veya keramet sahibi olmalıdır. Yani ya peygamber veya ulu veli olmalıdır ki, bu da Ulu Allah’ın dilemesi ile olur.”
Hz. Mevlana bu örnekleri uzun uzun anlattıktan sonra, diyor ki; “Hz. Ömer zamanında yaşlı mağdur çengi (çalgıcı) gençliğinde sesiyle sazıyla, sözüyle ‘Zühre yıldızının bile hased ettiği o güzel sesinin, kart bir eşek sesine dönmesi, yükseklerde uçan kartalların ters dönüp yere düşmesi nasıl acı ise, çenginin şan ve şöhretinin ne halden ne hale geldiğini’” ifade ediyor.
Hz. Mevlana çengi olayı nedeni ile demek istiyor ki; “Şu fani dünyanın hiçbir şeyine güvenilmez. Çünkü hayatta en zor iş istikrar, kararlı ve düzenliliğin sürdürülmesi olayıdır. Öyle ise kendisine güvenilemeyen bir insanla nasıl dostluk yapılabilir. İşte dünya bu” diyor Hz. Mevlana.
Yazımıza konu olan mutrip (çalgıcı ihtiyar) gençliğinde gayet güzel sesli bir hanende (şarkıcı) iken, zamanın geçmesi ile yaşlanan şarkıcıya kimse itibar etmez oldu. O kadar ki, zamanında şakşak için ellerini kırarcasına çarpanlar, şakşakçılar, şimdi avaz bir sesle haykırarak “Sus ey surnayi hakani, sukutun musiki olsun”. Yani, sus ey şarkıcı, senin bedbaht (kötü) sesini kes ki, sükutun musiki olsun diye zamanında şakşakladığı adamı, sükuta mecbur ediyorlar.
İşte bu dünyanın ne şehvetine ve ne de şöhretine güvenilmez. Dostların düşman, dertlerin derman olur. Tabirini almalı. Sözün özü Allah’a dayanmalı. Her işi geçerli iken zamanında gerekiyorsa bırakmalı. O zaman bilsen de dünya seni yaşatır ve “Baki olan bu kubbede hoş bir sada imiş” şair Baki’nin sözü gerçek olur.
Mevlana’nın adının baki-anılır olduğu gibi...
SÜRECEK