Rum elçisi, bu güzel, latif sözleri duydukça daha Hz. Ömer’i görmeden ona olan aşkı, özlemi daha da artıyordu. Bütün ağırlığını Medine’de bırakarak Medine civarında Hz. Ömer’i aramaya koyuldu. Elçinin Hz. Ömer’e karşı içerisinde öyle bir arzu oluştu ki, Hz. Ömer’e kul-köle olacaktı. “Arayan mevlasını bulur” dedi.
“Elçinin deli divane gibi Medine dışında Hz. Ömer’i aradığını gören bir Arap kadını, elçiye işte Ömer şu hurma veya yılgın ağacının altında, gölgede yatıyor dedi. (Beyit Mesnevi 1412)
Elçi Hz. Ömer’i yatarken gördü. Hurma ağacının altında halktan ayrı, hiçbir maddi koruması yok. Kaç milyon km2 toprağın (imparatoru) Halifesi, başının altına taştan bir yastık koymuş yatıyor. Halbuki krallar köşklerde kuş tüyü döşeklerde, süt banyoları yaparak uyuyorlar. Elçi, Hz. Ömer’i gördü. Uzakta durdu. Haline baktı. Kendi krallarını, imparatorlarının yaşantılarını düşündü. Bir de Hz. Ömer’in yaşantısına baktı. Yarab, bu nasıl tevazu. Biz krallarımızdan randevu alarak günlerce sonra huzura girebiliyoruz. İğneden ipliğe aranıyoruz. 10 tane devleti bir devlet haline getirmiş bir hükümdar, tığ teber şahı merdan, yani yapayalnız. Bir ağaç gölgesinde istirahat ediyor. Çünki, gece uyumuyor. Halkının emniyet ve asayişi için denetim yapıyor. (Yeri gelmişken, bir dul kadın Hz. Ömer’e gelip bu gece benim evime bir taş atıldı, kapım bacım açıktı dedi. Hz. Ömer neden kapını kapatmıyorsun, be hey hatun deyince, kadın, “Ömer gece uyumuyor. Devamlı geziyor. Kontrolde” demişlerdi. Sizin böyle olmadığınızı, gece yatağınızda uyuduğunuzu bilseydim, kapımı kilitlerdim. Bundan sonra kapımı örterim dedi. Halbuki, Hz. Ömer gece uyumuyor. Gece denetimi yapıyordu. İşte onun için gündüzleri öğle vakti kaylule-öğle uykusu… R.SAV efendimiz öğle vakti biraz uyurdu ki buna kaylule denir. Hz. Ömer R.A. da kaylule uykusuna yatmıştı.
Rum elçisi Hz. Ömer’in uyurken yakınına geldi. Hz. Ömer’i görünce, titremeye başladı. Ömer’in heybeti, elçiye sirayet etti. Adam tir tir titriyordu. Elçi hem Ömer’i Mecnun-Leyla aşkıyla seviyor, hem de korkudan titriyordu. Buna “muhabbet, aşırı sevgi, aşk ve mehabet, korku ki, sevgi ile korkunun cemi birleşimi derler. Elçi, kendi kendine ben nice şahlar padişahlar, krallar, imparatorlar görmüş, sultanlara elçilik yapmış beynelmilel bir adamım. Hiç kimseden heybet (gösterişli), korku duymadığım halde, bu adamın heybeti mehabeti şuurumu aldı yok etti.
Aslanların, kaplanların yatağına varınca insanın beti benzi uçar ya, ben de öyle oldum. Hatta şiddetli harp meydanlarında bulundum. Birçok yaralar aldığım halde, ölümlerden korkmadım ve kurtuldum. Halbuki, bu adam (Hz. Ömer R.A.) silahsız olarak yerde yatan, uyumuş birisinden niçin korkup titriyorum. Bu ne haldir. Bütün beden, vücudumun tamamını saran bir titreme. Elçi bu titremenin sebebini arıyor ve diyor ki;
Her ki tersid ez hak ü takva güzid
Tersed ez vey cinnu insü her ki did.
(Mevlana)
“Her kim Allah’tan korkar ve takva yolunu intihap eder, seçerse, ondan cin de, insan da ve her gören mahluk ta korkar.” Hadisi şerifte R.SAV “Her kim Allah’tan sevgiyle, saygıyla, hakkiyle korkarsa, her şey ondan korkar” buyurmuştur ve herkesi ondan Allah korkutur. Allah dostlarının Ehlüllahım-velikulların genel kerametlerindedir ki, Hz. Süleyman A.S. gibi hayvanata, haşerata, tabiata, rüzgara hükmediyordu. Bu kerametlerden birisi de, velilerin aslana binip yol almalarıdır. İran’ın büyük alim-şair, hikmet sahibi velilerinden olan Şeyh Sadi Şirazi, Bostan adlı eserinde, aynelyakin görerek seyrettim bu olayı, diyor. Bir veli ki kaplana binmiş, yılanı kamçı yapmış olduğu halde hayvanı sürüp gidiyordu, diyor.
SÜRECEK