HER ŞEY ASLINA RÜCU EDER, HERKES
HUY VE AHLÂKINA GÖRE HAREKET EDER

Alim aramakla Hızır’ın bulunmayacağını, ilmen bilir ama çaba sarfetmeli ve aramalıdır. Hızır’la ilgili bilgileri, alimleri, arifleri aklına kim gelirse gider, ziyaret eder ama nafile, bulamaz.
Atları damına bağlar. Kendisi secdeye kapanır. Yarabbi, bana sen yardım edersen edersin. Yoksa benim yardımcım yok. Bunca ilmim de bana fayda etmedi, der. Aradan zaman geçer. Vakit daralır. Rahat ve güzel günler çabuk geçer. Sıkıntılı dakikalar insana bir gün gibi gelir. Surur zamanı geçti, sıkıntı zamanı geldi der ve padişaha durumu bildirir. Verilen 3 aylık müddet bitmiş ve huzura çıkmıştır. Sarayda Hızır’ı karşılama törenlerine hazırlanırken işin sonu sükutu hayal olur. Sultanın emri ile yüce divan toplanır.
Padişah öfke ile haykırır. Bu vatanda bunca alim, arif insanlar varken, neden başaramayacağın işe talip oldun. Sonu belli olan korkunç neticeye rağmen niçin bu işi üzerine aldın? Alim zat; evet hünkarım, başaramayacağımı bile bile aldım bu görevi. Çok zor durumdaydım, dardaydım, ümit ettim ki kul daralmayınca Hızır yetişmez. Belki bu vesile ile Hızır imdadıma gelir dedim. Allah kuluna acır dedim. Değilse padişahım rabbimin yeryüzündeki vekilidir. O affı sever beni affeder veya adaleti ne ise onun gereğini yapar. Önce affına sonra adaletine sığınıyorum, boynum kıldan incedir efendim der.
O sırada divana bir çocuk girer. Divan bazen halka açıktır. Oradakiler bu çocuğu alim, suçlu zatın çocuğu zannederler.
Padişah beni aldatan ve halkın huzurunda küçük düşüren bu zata ne ceza verelim diye divan üyesi vezirlere seslenir. Cezasını tesbit edin, der.
Başvezir fikrini açıklar: “Sultanım, bu adam sizi kandırmakla ölümü haketmiştir. Bunun vücudunu büyük bir havana koyalım, keşkek havanında ezelim. Eti kemiği birbirine karışsın. Parçalara ayırıp büyük vilayetlerde bunu sergileyelim. Aleme ibret olsun ve bundan sonra şahışahanelerinizi kandırmaya cesaret edemesin.”
Divanda seyirci olarak bulunan o çocuk adeta haykırarak “Küllişeyin yerciü ila aslihi” Yani, ‘herşey aslına rücu eder. Herkes kendi cibilliyetine göre davranır. Huy ve ahlakına göre hareket eder’ diye bağırdı.
İkinci vezir: Suçlu mevkiindeki alime hitaben, Padişahım başvezirin fikri münasiptir ama benim fikrim ise, bu adamı halkın huzurunda fırında kızartalım. Cehennem azabını tatsın. Halka ibret olsun deyince, divanda bilinmeyen, tanınmayan çocuk, Her şey aslına çeker der.
Padişah üçüncü vezire fikrini sorar. Karar ve sorumluluk size aittir. Söyle fikrini der; Hünkarım, bence verilecek en ibretli ceza, bu kişinin derisini yüzelim, parçalara ayıralım, cellat bunu koyun parçalar gibi parçalamalı ve aleme bunu seyrettirmeli ki ibret olsun deyince, divandaki çocuk, “Her şey aslına çeker. Katranı kaynatsan olur mu şeker, her şey aslına, cinsine çeker” diye bağırır.
Durumun vehametini, korkunçluğunu gören suçlu alim, ümitlerini yitirir. Vezirlerin katı tutumunu anlayamaz. Hiçbirisinin af veya hafif ölüm dışında bir ceza önermeyişine üzülür ve yıkılır. Yarabbi, acısız kolay bir ölüm nasip et diye dua eder.
Hükümdar divanın üyeleri vezirlerin fikirlerini dinleyen şeyhülislama hitaben, bu görüşlerin üzerine sen ne dersin, fetva sana aittir der.
Şeyhülislam, “Padişahı cihan olan ulu hakan, önce müşavere ve danışma esastır. Ancak danışılacak, danışmanların fikirlerini, islami ve insani kuralları göz önüne alarak müteala etmeleri gerekir. Ancak vezirleriniz suça uygun ceza teklif etmediler. Teklifleri zulümdür. Zulüm ise kati haramdır. Vakıa bu zat sizi kandırmış, tebaa gözünde küçük düşürmüş ise de af dilemiş. Ferman sizindir. Ama hayvanın bile rıfk –yumuşaklıkla-kesilmesini, emreden bir din bu suça ölüm cezasını vermez.
SÜRECEK