BELA VE MUSİBETLERE SABRET, DERMANINI
ARA, AMA ALLAH’A TESLİMİYETİ BIRAKMA

Bu kaynatış, aşçının nohuta garazından değil, cana karışsın, can olsun içindir.
Aşçı nohuta der ki, “Sen bahçede su içtin, yemlendin, beslendin. Yeşil ve taze durdun. Bunlar senin bu tencerede, bu ateşin üstünde pişmen, cana can katman içindir.”
Şimdi burada nohut; bela, musibet, sıkıntı, hastalık gibi insanları üzen, olaylara maruz kalan insanı temsil ediyor. Yani, insana gelen belalar onu üzmek için değil, onu olgunlaştırarak yüce makamlara hazırlamak içindir.
Ey insanoğlu; Allah’ın rahmeti gazabını geçmiştir. Allah’ın gazabı bir ise, rahmeti sonsuz, binlercedir. Böyle olunca bela ve musibetler bela değil, bir nimettir. Yani insanların bela ve musibetlere uğraması ve uğratması Allah’ın rahmetidir. Varlık sermayesi artsın diye olumsuzluklar Allah’ın kahrından değil, lütfundandır, diyor Mevlana.
İlahi takdir icabı sana bela ve kazalar gelince eseflenme, bunun arkasından lütfu ilahinin geleceğinden emin ol.
Ey nohut, baharda otlandın, yayıldın, serildin, serpildin, açılıp saçıldın, büyüdün ve yetiştin. Şimdi sıkıntı sana misafir geldi. Sen tencerede pişmene teşekkür et.
Ev sahibesi nohuta diyor ki, ey tencerede pişen nohut, ben Halil İbrahim peygamber gibiyim. Sen de onun oğlu İsmail A.S. gibisin. İsmail’in tam bir teslimiyetle bıçağın önüne boynunu koyduğu gibi sen de başını tencereye koy, kayna. Zira rüyamda seni kurban ettiğimi görüyorum. Vak’a malumdur. Hz. İbrahim; “Ey ulu Allah’ım, bana bir erkek evlat verirsen onu sana kurban edeceğim” demişti. Allah, Hz. İbrahim’e, Hz.Hacer validemizden olma Hz. İsmail’i verdi. 10-12 yaşlarında Allah Hz. İbrahim’e rüyasında verdiği sözü hatırlattı ve olay malum. Hz. İsmail, babasına itaat etti, kurban edilmek üzere başını yere koydu. Allah buna karşılık gökten Cebrail ile bir koç gönderdi ve insanlar yerine koçun kurban edilişi ile insanlık kurban edilmekten kurtuldu. Hz. İsmail’in teslimiyeti, Hz. İbrahim’in sadakatının bir mükafatı, ödülü olarak insanlık bağışlandı.
Hz. Mevlana, nohudun kaynayıp pişmesini, Hz. İbrahim’in, Hz. İsmail’i kurban edilişine benzetiyor ve Hz. İbrahim’in oğlunu kurban edişi ona düşmanlığından değil, ulu Allah’a olan sadakati nedeni ile ulaşılacak nimetini göstermek içindir diyor Hz. Mevlana.
Ey nohut, bir sebze idin, tencerede kaynadın piştin. İnsanın bedeninde cana can kattın. Can oldun, yani insanlık şerefine ulaştın. Eğer pişmemiş olsaydın, toprakta kalsaydın çürüyüp gidecektin. Ateşte pişmekle insana can oldun, şeref kazandın.
Ey acı çeken muzdarip insan, bela ve musibetlere sabret, derdinin dermanını ara ama teslimiyeti asla bırakma. Başına gelen belayı ala bil, sabret. Belayı bala çevir. Eğer sabır ve teslimiyet göstermezsen nohutun ocakta pişmeyip toprakta çürüyüp yok olduğu gibi olursun. Bu bela seni rezil etmek için değil, seni vezir etmek içindir. Hayıflanıp isyan etme. İtaat et. İsyanın sana bir faydası olmaz. Feryad ölüyü diriltmez. Matem zararı gidermez. Belki daha acı hale getirir. Halbuhal ki, sabreder, çaresini arar, teslimiyet gösterirsen hem beladan azad olur, hem de erine kavuşursun.
Hz. Mevlana, nohut misalini yanlış yorumlama, delalete düşme. Dua en güçlü kulptur, ona sarıl. Herşeyin kaynağı olan ulu Allah’a ulaş. Demek ki bela ve musibetler insanları alçaltmak için değil, yükseltmek içindir. Sabır sabır. Ama en güç iş sabırdır. Sabrı başaranın başaramadığı hiçbir iş çözemediği hiçbir sorun yoktur. Hz. Eyyüp A.S.in sabrı, diğer peygamberlerin sabrı, R.SAV.in engin sabır ve teslimiyeti, Hz. Yusuf sabır ve teslimiyet ile köle iken Mısır’a sultan olmuş. Allah’ı dostu rahman (Allah dostu) olmuştur. Hz. Yusuf kuyuda ben burada ölürüm deyip canına kıysaydı, hem katil hem asi olur, hem de bunca dünya ve ahiret nimetlerinden mahrum olurdu. Gerçi onlar peygamberdirler. Ama insandırlar. Ve bize örnektirler. Bizlere rehber ve mürşit, yol göstericidirler.
SÜRECEK