UFAK-TEFEK MUSİBETLER, DAHA BÜYÜK
BELALAR İÇİN BİR NEVİ SİPER, KORUYUCUDUR

R.SAV. zamanında bir hanım var idi. Her yıl bir çocuk doğururdu. Fakat çocukları altı aydan fazla yaşayamazdı. Ya 3 veya 4 aylıkken ölürlerdi. Nihayet bu kadın feryadü figan edip dedi ki: Yarabbi, 9 ay yük taşıyorum, üç ay seviniyorum, bana verdiğin nimet, eleğim sağma gibi güpgüzel doğuyor, bakmaya doyamadan sönüyor. Yani tez gelip geçiyor. (Eleğim sağma -gökkuşağı- yağmurdan sonra güneş çıkınca ufkun üstünde görülen renkli yarım daireye verilen isimdir.)
Yani kadın diyor ki, nasıl eleğim sağma doğup batıyorsa benim evlatlarım da doğup yaşamadan ölüyor. Böyle Tanrı erlerinin huzurlarında ağlayıp duruyordu. Böylece tam yirmi çocuğu mezara kavuştu. O kadının ciğeri yanmaktan köz olmuş, sönmüştü. Yani yüreği yanmış, kül olmuştu. Nihayet bir gece meyus, üzüntülü halde yattı. Gece rüyasında ona cennet gösterildi. Keyfiyeti tarife sığmayan güzellikte insanın zihninde ne varsa hepsini silip süpüren bir yücelik bahçesi. Misli, benzeri bulunmayan emsalsiz müstesna bir yer.
Kadın rüyasında cennetin bu anlatılmaz keyfiyetini görünce bayıldı. Mest olmuş, 20 çocuğunun ölümü nedeni ile yüreğindeki acıları unutmuştu. Rüyada baygınlıktan uyandı, bir de ne görsün, bu cennetin bir köşkünün üstünde. Burası felanca hanımın (20 tane çocuğunu kaybeden) köşküdür yazılmıştı. Yani kadın cennetteki köşkünü görmüştü. Sonra ona dediler ki, bu nimet fedakarlıkta sadık olan kimsenindir. Bu senin sabır ve teslimiyetinin bedelidir denildi. Kadın hepten değişti. Yarabbi, bana bu musibetin yüz katını ver, kanımı dök diye yalvardı. Kadına sana çocukların da burada iade edilecektir denildi.
Tur suresi 21. ayet; “İman edip zürriyetleri de iman edip kendilerine tabi olanlar yok mu biz onların nesillerini de kendilerine kattık. Kendilerinin amellerinden de bir şey eksiltmedik. Herkes kazancı mukabilinde bir rehinedir.”
Hz. Mevlana, ufak tefek musibetlerin daha büyük belalar için bir nevi siper ve koruyucu olduğunu bildiriyor.
Mesela; burnun kanar, korkarsın. Oysa o kan aldırma gibidir. Vücuttaki sıtma hastalığının dışarıya atılmasıdır. Ama sen onu kanım zayi oldu sanırsın.
Her meyvenin içi kabuğundan iyidir. Beden kabuk, ruh içtir. (Mesnevi 11. cilt beyit 11079)
Mevlana Hazretleri, insanlara gelen beka ve musibetlerin; musibet değil, aslında büyük nimetler getiren müjdeci haberler olduğunun beyanı hakkında...
Hz. Mevlana, müminin bela ve musibetler karşısındaki sabırsızlığının, nohut ve diğer yiyeceklerin tencerede kaynarken sıçrayıp dışarı çıkmaya çalışmalarına benzetmesi nohutun tencerede pişirilmesi onun olgunlaşması, pişmesi içindir. Yoksa ev hanımının aşçının nohuta olan garaz ve düşmanlığından değildir diye olayı anlatıyor. Mesnevi 11. cilt 11812. beyitten 11863. beyite kadar bunu anlatıyor.
“Tencerede kaynayan nohuta bakın, ateşten zebun aciz kalınca nasıl yukarıya doğru tencereden dışarı çıkmaya çalışır, sıçrar.
Her zaman kaynayan su dahil, her pişirilen maddeler yiyecekler yukarıya doğru çıkar ve coşkulu kaynar.
Niçin beni bu azaba ateşte pişme azabına atıyorsun der.
Evinin hanımı kepçe ile kabaran nohuta vurur, karıştırır. Nohut kendini dövüyor sanır. Halbuki ev hanımı nohutu olgunlaştırmak pişirmek için karıştırıyor.
SÜRECEK