R.SAV. efendimiz, bu olayı seyreden kara zenci köleye hitaben “Ey gulam, (Ey genç çocuk) Gördüğün gibi tulumunun suyu aynen duruyor. Bir eksilme olmadı. Bu kadar insan ve hayvanın sulanmasına sebep oldun ve olayı da ibretle izledin. Artık kızıp darılmana sebep yok.”
O siyah köle, R.SAV.in bu kutsal mucizesine hayran kaldı. Gönlü imanla doldu. Zira, köle, R.SAV. tulumdan çeşme gibi suyu ihtiyaç sahiplerine akıtırken gözlerini göğe dikmişti. Zira bir çeşmenin gökten aktığını görmüştü. Görünürde su tulumdan akıyor gibiydi amma hakikatle gökten bir olukla çeşmeden akıyordu. Gayb alemini seyreden kölenin gözlerinden yaş akmaya başladı. Titriyordu. Efendimiz, “niçin titriyor ve hayret ediyorsun. Allah beni insanları uyarmak için gönderdi ve mucize ile de kuvvetlendirdi. Dur bakalım, daha hayret edeceğin işe bak şimdi” buyurdular.
Mübarek ellerini siyah kölenin yüzüne sıvazlayarak sürdüler. Köle aşk ve sevda ile R.SAV.in ellerni öptü. Çünkü köle ebedi saadete erdi. Simsiyah kölenin yüzü bembeyaz olmuştu. Gece gibi olan yüzü, gündüz gibi beyazladı. Ay gibi parlıyordu. Köle Hz. Yusuf gibi güzeller güzeli oldu. Sonra, R.SAV. köleye “haydi köyüne git, efendine de selam söyle. Bu olayları da onlara haber ver” buyurdular. (Çünkü bu mucize ile o kabilenin müslüman olması amaçlanıyordu.)
Köle köyüne vardı. Efendisi köleye baktı. Tanıyamadı. Köle simsiyahtı, bembeyaz olmuş, deve ve tulum aynı ama kölenin sesi de aynı fakat yüzü ay gibi, şaşırdı. Kabilesini çağırdı. Kölemi çalmışlar, şu hale bakın dedi. Köleye hitaben efendisi kimsin sen deve ve tulum benim, sen kimsin, Yemenli misin, Türk müsün, benim kölem nerede, ona ne yaptın diye bağırıyordu. Köle konuştu. Ben senin kölenim. Bir kerem el beni parlattı. Renk ve şekil bedene aittir. Ruhların rengi yoktur. Ben Hz. Muhammed SAV. adında ahir zaman nebisini gördüm. Beni parlatan odur, deyip macerasını anlattı. Kölenin rengi değiştiği gibi, ruhu da değişmiş ve nurlanmıştı. Köle inci gibi hizmetli sözler söylemeye başladı.
Köle efendisine; “Allah herkes aradığını bulsun diye, ihtiyaçlarını gidersin diye nimetler halk etmiş.” “Allah gördüğün suyu ile arza can vermiş.” “Her nerede bir dert varsa dermanı oraya salmış.” “Küçük bir bebek anasının sütünü nasıl bulur da emer, çocuğun doğumu sütün kaynağıdır.” “Rüzgarlar sararmış otları, susamış ağaçlara suyu yüklenip götürürler...”
Buna benzer hikmetleri kabile halkına anlattı. Kabile halkı da yeni doğmuş bir çocukla akıllı bir kadın olan çocuğun anasını R.SAV.e gönderip bu mucizenin aslı var mı diye araştırmaya gönderdiler. Kadın 2 aylık çocuğunu kucağına alıp R.SAV.e geldi. Çocukla anası R.SAV.e varınca, daha annesi konuşmadan iki aylık çocuk R.SAV.e “Ey Allah’ın resulu, Allah sana selam gönderdi.” Dedi. Çocuğun anası iki aylık çocuğun aklı başında bir insan gibi konuştuğuna şaşırdı. Yavrum sus, sana bunları kim öğretti, dedi. Çocuk anasına “Ana bana bunları Cebrail öğretti” dedi. Anası “hani Cebrail nerede”, çocuk “yukarıya bak ana tepende duruyor.” “Ben göremiyorum, sen görüyor musun”, “evet, başının üstünde.”
Resulü ekremi bana övüyor, vasfediyor. Resulü ekrem süt emen çocuğa yavru senin adın ne dedi. Çocuk benim adım Allah katında Abdülaziz’dir. Fakat bu aşağılık kavim bana Abdüluzza (putun adı) diyorlar dedi. Sana peygamberliği veren Allah hakkı için ben bu ismi reddettim. Çocuk bir Allah dostu gibi bülbülleniyordu. O sırada cennetten bir rayiha hoş, mest edici bir koku geldi. Bu kokuyu duyan ve cenneti gören çocuk ve anası hayran kalıp oracıkta can verdiler, cennete ulaştılar. Bu durumu seyreden kölenin ve çocuğun kavmi İslamla müşerref oluyorlar.
SÜRECEK