Firavun İmran’a “Git bu gürültünün sebebini öğren, bana bildir” dedi. İmran meydana indi. Müneccimbaşının üstü başı yırtık, perişan bir halde feryadını gördü. Herkes aynı halde. Bitkinler. Çünkü Firavun’un saltanatı yıkılınca onların saltanatı da sona erer. İmran dedi ki, “Ey Müneccimbaşı nedir bu hal?” O da, “Görmez misin ey İmran, gökte parlayan yıldızı. O çocuğun yıldızı parlıyor.” (Hani derler ya yıldızı parladı diye bu söz oradan kalsa gerek) İmran, “Evet Allah’ın takdiri bizi esir etti.” Ama İmrah ehli olduğunu gizleyerek, eyvahlar ederek saraya döndü ve müneccimbaşının o çocuğun yıldızının gökte parladığını ve feryatlarının sebebinin bu olduğunu ağlayarak yerlere kapanarak (sahteden) Firavun’a anlattı.
Müneccimler ve Firavun meydandaki halka tarizde bulundular. “Bizi kandırdınız. Yediniz içtiniz biriniz bize ihanet etti. Hanımı ile birleşti. Hepinizi yok edeceğim” diye bağırıyordu. Halbuki, olay kendi sarayında, kendi odasının yanında olmuştu. Allah dilerse, Allah’ın düşmanının düşmanını kendi düşmanın elinde büyüttürür. Bu da öyel oldu ve olacak. Binlerce insanı elinizi ayaklarınızı burnunuzu keserim bana bunu kim yaptıysa ortaya çıkarın. Yoksa hepinizi doğrarım diye bağırıyordu.
Müneccimler (mabeyinciler, yöneticilerin aykınında bulunup ta onu kendi çıkarları için yanıltanlar) Firavun’a efendimiz olan oldu. Sizin düşmanınız olacak olan o çocuk ana rahmine düştü. Şimdi bunu yok etmenin çaresini bulalım. Ne yapalım; bu gece bu çocuk ana rahmine düştüğüne göre, 9 ay on gün veya en az 6 aydan sonra doğacak olacağını hesaplayalım. Bu arada sıkı bir denetimle takip edelim. Doğacak her erkek çocuğunu öldürelim. Eğer bunu da başaramazsak, o zaman bizim kanımız sana helaldir dediler müneccimler. 9 ay on günü hesaplayalım, bu çocuk şu gün doğacak dediler. Fakat ulu Allah’ı hiç hesaba katmıyor ve onu yok sayıyorlardı ki, ulu Allah RA’D Suresi 11. Ayette “Allah bir kavme bir ferahlık, murad etti mi, onlar buna layık oldular mı kimse ona mani olamaz.” Hadisi şerifte de “Yarabbi, senin verdiğini kimse alamaz. Senin aldığına kimse mani olamaz. Hükmün bakidir kimse bozamaz” buyuruluyor.
Dokuz ay on gün sonra Firavun ve avanesi aynı hileye başvurdular. Gebe kadınları, yeni doğan çocukları ile meydana mükafatlar verilecek vaadi ile topladılar. Erkek çocuklar, feryadı figan eden annelerinin elinden alınarak birçok paralar verilmiş olsa da evlatlarını kaybeden analara kan ağlattılar ve bu çocukuları öldürdüler. Tefsirlerin ebyanına göre bu sebeple Firavun zamanında öldürülen çocukların sayısı yüzbinlerle ifade ediliyor. (800 bin gibi) Ayetlerde bu olay anlatılıyor, fakat sayı bildirilmiyor. Ama rakam çok yüksek. Firavun evleri yeniden yine arattırdı. Firavun ve avanesi Kazayi İlahiyyeye karşı sivrisineğin fırtınaya karşı direndiği gbii direniyorlardı. Ama nafile. Yani boşa emek. Evleri ikinci kez aramada iğneden ipliğe ince bir araştırma başladı. Hz. Musa’nın anası onu doğurmuştu. Saklıyordu. Bu arama işinden dolayı şaşırdı. Endişelenip ağlamaya başladı. Ulu Allah (Burada Musa’nın anasının ismi açıklanmıyor) Musa’nın anasına “Feevhayna ila Musa...” diye başlayan ayette ulu Allah cc. Musa’nın annesine şöyle vahyettik. Çocuğunu emzir, onun öldürüleceğinden korkarsan (onun içine saman koyduğun su geçirmez bir sepete koy) ve onu Nil’e bırak. Boğulmasından korkma ve ayrılığından mahzun olma. Üzülme. Vakıa biz onu sana geri döndüreceğiz ve onu peygamberlerden kılacağız.” (Başka bir ayette onu sandukaya ko da at) Kasas suresi 7. ayet
Sürecek