“KALPLER, RUHLAR İYİLİKLE BESLENİR,
İBADET, CÖMERTLİKLE HAYAT BULUR”

Bu sırada cenazenin yakın dostlarından yaşlı bir zat, elinde bir zarfla oraya gelir ve hocaefendi ile çorabı giydirelim-giydirmeyelim münakaşası sırasında ölünün oğluna hitaben “Oğlum felanca merhum babanız sağlığında, ölümünde tam kefenlenirken size verilmek üzere bir mektup bıraktı. Buyurun emanetinizi” diyerek mektubu verir. Heyecanlı bir şekilde arif billah olan ölünün oğlu, merakla mektubu açar ve yüksek sesle cenazenin başında okur:
“Oğlum, size bu kadar dünyalık mal-mülk, varlık bıraktım. Ben cebime bir mendil bile alamadım. Görüyorsunuz ya bu kadar servetin içinde bir çift eski çorabı bile giyemedim. Bir gün siz de benim gibi olacaksınız. Bunu bana babam da söylemişti, öyle oldu ve öyle olmaya devam edecektir. Dünya malı dünyada kalır. Mezara götürebileceğimiz 13 metrelik kefen, o da çürüyüp gidecektir. Üç şey insanı takip eder. İkisi mezara kadar, birisi mahşere kadar. Kişinin malı, eşi ve dostudur. Bunlar mezara kadar gelip ölü defnedilince geri dönerler. Baki olan ruhu ve amelleridir, yani sevap ve günahlarıdır. (Hadisi Şerif). Ona göre aklınızı başınıza alınız. Ahirete tedarikli geliniz. Size bıraktığım malları, serveti heva ve heves yollarında heba etmeyiniz. Allah yolunda vatan, millet, din uğrunda hayır yollarında harcayınız. “Gayp aleminden ana rahminden geldik pazara. Bir kefen alıp döndük mezara” Nerde eben, nerde deden, aynı yere sen de giden. Sizler de bana döneceksiniz. Buluşur muyuz, buluşmaz mıyız bilmiyorum. Bu sizin elinizdedir. Allah’ın rızasından ayrılmayınız. Allah dostunuz olsun evlatlarım” diye mektup biter.
Anlayana ne güzel bir öğüt. Fakat itiraf etmeliyim ki, onbir yaşımdan beri 60 senedir din hizmetinin içindeyim. Bu gibi ibretli olaylardan ders alanları çok az gördüm. Öldükten sonra hiç mal bırakmayanların daha çok anıldıklarını, çok mal mülk bırakanların bir çocunun çocuklarının (tabi ki bu yetiştirilme tarzına bağlıdır) ana ve babalarını ölümlerinden sonra unuttuklarını görmüşümdür. Ölen anasını-babası, evladı, kardeşi, hatta arkadaşı, dostları için manevi anma törenleri yapanları görmüşüzdür. Ama genel anlamda zengin olsun, fakir olsun geride kalanlar sanki öleceklerine inanmıyormuş gibi görünmekte. Ömrünü evlatları uğruna bitirip tüketen ana ve babaların unutulduklarını da görmüşüzdür.
Uzun meslek hayatımızda bir çok ibretli olayları görmüşüzdür. Evlatlarına avuçlar dolusu altınları bırakan ve çocuklarının henüz cenaze evde olduğu kabrine bile gitmediği halde, altınları bölüşemeyip birbirlerine düşenleri, hacısı-hocası dahil görmüşüzdür.
İşte yukarıda söylediklerimizi bu gördüklerimize ve gerçekten bu sahadaki engin tecrübeye dayanarak söylüyoruz.
Heyhat, ibret alan var mı?
“Mal sahibi mülk sahibi hani bunun ilk sahibi.
Mal da yalan, mülk de yalan var biraz da sen oyalan.”
Ne mutlu dünyası ve ahireti için çalışana, kazanana ve yerli yerinde harcayana. Arkasından hayır dua edilenlere. Tedbirini alıp kendini ahirete hazırlayanlara.
“Ela bizikrillahi tetmeinnül kulüb”
Kalpler ruhlar ancak iyiliklerle beslenir. Zikir, fikir, ibadet, hayır, hasenat cömertlikle hayat bulur.
Demem o ki; “Fagtebiru ya ulülelbab.”
İbret alın ey akıl sahipleri.
SÜRECEK